16 Mayıs 2008 Cuma

dogal selection da sanat



yeterınce bu konudan bıkan okuycular oldugunu hayal etsem de -kı ne kadar okuycumuz oldugu tartısılır -ahlak konusu sureklı ıstemesem de karsıma cıkan ve kendını tekrar tekrar gundemımde tutmak ıstercesıne hayatımın heryerınde ya da sureklı benım baktıgım taraflarda beliriyo


turkıyenın ne konustugunu ya da nelere tepkı gosterdıgını cok ıyı takıp edemesem de bugun elıme gecen bı sergı haberınden turkıyede bahsedıldıgını okudum. Costa Rica lı bi sanatçı olan Guillermo Vargas Habacuc 2007 yılında yaptıgı sergıde bı sokak kopegını ac bırakarak onun cektıgı acıyı sergısıne gelenlerle paylasıyor. konunun sanatsal anlamda cok da ılgı cekıcı ya da carpıcı oldugunu dusunmesem de sergıde gosterılen bolesı canlı bı "eser" in dunya capında ses getırmesı soz konusudur kı, amacına ulasmıs sanatcı.... butun bunların yanı sıra sanat denılen kavramın ne kadar ne olduguna kımse karar verememısken bunun sanat mı yoksa değil mı tartısmasına gırmıycem. durumun hayvan hakları yada ahlakı boyutu yeterınce tepkı gorurken 50 yasında kı sanatcının gorusu su sekılde; "sokakta gördüğünüzde dönüp bakmıyorsunuz fakat bu çalışmamla beni yerden yere vuruyorsunuz" diyen sanatcı tepkı gosterenlerı ıkı yuzlulukle sucluyo haklı gostermeye calıstıgı fıkır ne kadar yerıne ulastıgı suphelı olsada bunu bloga tasımanın yenı bı ahlakı tartısmaya yol acması umuduyla yazıyorum sergının haberını aldıgım su bı kac saat ıcın de sanatın ozgurluğü ve sınırsızlığından kustahca bahsettıgım anlar aklıma geldı ve sımdı bunu ahlakı bı kalıba oturtmalı mı dıyorum ya da bu gercekten sınırsızlığımı yapılan ısın hayatında sanatın barınmasını ıstıyen bırı olarak sımdı bu sorgulamayı hepımızın yapmasını ıstıyorum
sadece bunu gozler onune tasımak oldurulen sokak kopegının dramını degıstırmıyo olsa gerek su an ıcın kımse yok olan turlerı ya da oldurulen fokları bu kadar yakından gormedığı ıcın daha mı az tepkı gostermıstır acaba cok kadercı olabılecek bı fıkırle zaten o sokak kopegının olecegı bılıncıyle bunu yapmak ne derce dogrudur bılemıyorum. bu umutsuzlukta bole bı iş ın sergılenmesı sanırım kendı dogasına uygun bı durum genede genıs yorumlara acık bı durum

24 yorum:

Zarpandit dedi ki...

Bir zamanlar herkes kürk giyerdi ozancım, bilmem hatırlar mısın?
Bugun Amerika sayesinde günde binlerce insan ölüyo, bunlar sebebpleri ve sonuçlrıyla o kadar açık ki insanlar dönüp bakmıyo bile. sokaktaki köpekler meselesi de aynı, dışarda görsen korkar kaçarsın, evine gider "asil" köpek alırsın, hayvanlar senin yüzünden perişan olur, zehirlenir vurulur öldürülür, ondan sonra bi adam köpeği öldürtmüş. Ah vahşet!
hayır, aferim demiyorum, insanların ve köpeğin yaşadıkları eminim çok vahşidir o anda. ama zaten habacuc'un da yapmak istedği bu. Sadece hayvanlarla ,ilgili değil, dediğim gibi milyonlarca insan her gun, Amerika v.b ülkeler yüzünden aynı şekilde can çekişip ölüyor. Çok homosentrik bi bakış açısı olmamıstır umarım zira hepimiz hayvanların başına gelenlerden zaten haberdarız..
Bunları görmediğimiz, böyle şeylerin yaşanmadığı anlamına geliyor bizim için garip bi şekilde. Dolayısıyla dünyada yaşanan tek vahşet, şu ölen köpek.

Ben böyle şeylerin kafası çalışmayan insanların sıradan fikirleri olarak görüyorum. Bu konuda yazılmış bu tarz bişi yok çünkü. ve bu beni, ülubumdan da anlaşılacağı gibi cok sınırlendiriyor.
Ben fazlaca hayvanseven bir hayvanım. Buna rağmen hatta pardon belki de bu yüzden sergiyi etkileyici ve çarpıcı buluyorum.

augustusozan dedi ki...

daha real bakmak ıcın sunları da eklemelıyım dıpnot olarak galerı sahıbının kopegın olup olmedıgıyle ılgılı de soledıgı bısıy yok ama bı rıvayete gore kopek azar azar beslenıyomus ve sergı bıttıınde de kacmıs denıyo ne kadar dogru oldugu bılınmes kısısel fıkrıme gelınce konuyu cok carpıcı olarak gorsemde ılk bakısta cok ta orjınal bulmadım fıkrı su an bu adam 2008 de yapıcagı sergı ıcın kendını producte edıcek bırılerını buldu bu sergısı sayesınde ve fazlasıyla tanınmıs durumda bu cektıgı tepkılerle bu yusden adamın sanatsal kaygılarını cok ta gercegcı bulmuyorum fazla reklam kokulu olsada yaptııg bu ıs kafamı kurcalamaya yettı

Adsız dedi ki...

şimdilerde böyle kavramsal sunumlardan şunu anlıyoruz: sunulan artık sanatçıdır. belli bir seçimi yapmış olan sanatçının seçimini sunuyorlar bize "modern" galeriler. "expert" olmuş bunlar. ele aldığı meselenin hayati önemiyle köpeğin çekip gitme özgürlüğünü bir arada var edebilecek zekâdan yoksun olduğu için köpeği getirip oraya bağlayabiliyor ve buna hakkı olduğunu düşünüyor. pekâlâ istediği oranda rahatsız edici bir "hipergerçekçi" heykel de kullanabilirdi, istediği biçimde kurgulayabileceği bir video-sunum da hazırlayabilirdi, gerçekten aç bir köpek kullanmak zorunda kalmadan. ama o zaman tek başına konu olmakta zorlanacaktı. sanatsal imge ile imgelediği durum arasına sızamayacaktı; yani bu plastik olarak mümkün olmayacaktı demek istiyorum. özrü de kabahatinden büyük hazretin: sokakta da görüyormuşuz ama sergide görünce kızıyormuşuz. ulan bir kere sokaktaki köpek isterse oradan buradan yiyecek aramaya çıkabilme özgürlüğüyle birlikteyken görülmektedir; ne farkı var o köpeği sokakta aç bırakmakla sergide aç bırakmanın. hâttâ gelen eleştiriler karşısında söylediği muhtemelen önceden hazırlanmış ve sokaktaki belgisiz köpeğe gönderme yapan cevabı da bizzat türcü bir yaklaşımdır. birileri köpeklerin aç kalmasına göz yumuyor, birileri sokakta yürürken bunu önemsemiyor vs, en son da Habacuc çıkıp hani bana hani bana diyerek meseleden kendi payını alıyor sonuçta: köpeği en çok sömürenlerden biri oluyor: kimse de dememiş mi ki kendisine: be kardeşim, an gelecek o köpeği sen kendinin insani-sanatından bile ve hâttâ başta bundan koruyacaksın. an gelecek neyin kendiliğinden sanatsal nesne, neyin kendi ölümünün ardında görünmez ve dokunulmaz hale gelen bir "birey" olduğunu ayırabilmen gerekecek. o zaman kavramsal sanatın kavramsal faşizmini aşmışsın demektir işte. o zaman delikanlı derim sana: köpeğin bir birey olduğunu, onun salt mağduriyetten ibaret olmadığını teslim ettiğin zaman. o köpeği ziyaretçilerin acıyan bakışlarından koruduğun zaman. aksi takdirde hiçbir şey yapmış olmayacaksın. Batı medyasının Afrikalı ölmekte olan çocukların fotoğraflarıyla yaptığını yapıyor Habacuc sadece: teşhir, pornografi, nesnesini göstermek bir yana, daha da üzerini örten "sahip" bir bakış. tek yönlü camlar gibi, hani sen ona bakarsın ama o sana bakamaz, kendine baktığını zanneder. (geçen sene böyle bir iş vardı İstModern'de, bak o iyiydi)demem o ki, sanatsal bakış her koşulda demokratik ve "iyi" olacak diye bir şey yok. insanmerkezli kaldığı sürece, türcü kaldığı sürece, erkek kaldığı sürece vs. kavramsal sanat da eleştirdiği şeyin bir uzantısından başka bir şey olmayacaktır. üstelik "Habacuc" nedir, gözüm tutmuyor hiç bu sözcüğü... madem imgelem hakkında bir şey bilmiyorsun, sadece göstermekle yetiniyorsun o zaman belgesel yap, aktivist ol, köpek de rahat etsin, nereye istiyorsa gitsin.

Habacuc'a sinirlendim size merhaba bile diyemedim bak. takdirle okuyoruz. selamlar, sevgiler.

augustusozan dedi ki...

yenı bı okur bulmak cok heyecanladnıdı benı kı yazımın altında yorum gormıyelı cok olmustu hosgeldın dıyelım muptela olman dılegıyle bır on saygı dızısıyle lafıma yorumunun benım kafamdakı carısımına gecmek ıstıyorum blogun var olus amacına hızmet etme kaygısıyla sanatcının kı sanat ve sanatcı kavramını tartısmaya acmadan bu sıfatısımdılık kolay oldugu ıcın kullanıyorum sectıgı yol fazlasıyla provokatıf kı kolegın oldugu yada beslenmedıgı yonunde bı ıp ucu yok bu tamamen solentı bu provokasyonla bı yerlere gelmek ıstıyen bıras reklam kokulu bı sergı olmus benım gorum bu yapılan ıse sınırlenmekten se tamamen gerıden bakmak yanı tabloya bıraz uzaklasmak bole bakarsak bence daha ıı olucaktır kı bu kadar dıalogu kendı sergısı ustune dondurmeyı basarıyosa bence emelıne ulasmıss demektır kı kımse bahsetmıyo su sıralar yenı ısler pesınde kosan nurcan perdahcı kı benım hocam olur neden ıdealıs ve bı cok sergıde ısı bulunan nurcan hanımdan dıılde bu adamdan bahsedıyorus bence bu yeterınce sorgulamaya tekrar cok tesekkur ederım yorumun ıcın tekrar gormek dılegıyle

Adsız dedi ki...

bunlar doğru tabii. açıkçası köpek gerçekten aç mı değil mi merak bile etmedim. gerçekten de önemli olan bu. benim dikkat çekmek istediğim nokta zaten sonunda üzerinde konuşulan şeyin "konu" değil "sanatçı" olduğu/olacağı idi. en azından bana sakıncalı geliyor bu. tabii diğer yandan, şunda uzlaşıyor olmalıyız: köpeğin hakları var. ve bu "iş"te, (artık yerleştirme mi diyelim başka bir şey mi, bu sözcüklerin hiçbiriyle aram iyi değil) köpeğin haklarını görmezden gelen kişilerden biri de sanatçı oluyor. emeline ulaşmış evet ama iyi bir yatırım değil bence. "pazar" payı artmış olsa da, dikkatedeğerliği azaldı bence. köpekle gıyabında röportaj yapmak lazım:) yapalım hâttâ, birimiz köpek olsun birimiz gazeteci. gerçi bu da onun haklarını çiğnemek olur ama biz sevdiğimizden yapıyoruz, o kadar da demokrasi fetişisti olmamak lazım:)

augustusozan dedi ki...

dımı aslında kopegın haklarından coktan gecmıs bı yerde olmalyıs sonucta ben ınsan otorıtelı bı dogaya karsı gelmemek gerektıgını gelsek bıle en azından doganın olusumunda bu ezıyetın ezıyet dıılde tamemen ınsanın ego tatmını oldugunu kabul etmek gerekır

Adsız dedi ki...

tam anlayabildiğimi söyleyemem. yani bir şeyler anladım tabii ama, şimdi ne desem tahmini olacak. biraz daha açar mısın, desem, kabalık olur mu?

P.S. noktalama işaretleri iyidir, hoştur. duruma göre...

augustusozan dedi ki...

aslında demek ıstedıım sanatcının bana gore cok orjınal olmıyan fıkrının etrafında ınsanları provoke eden tavrı demek ıstedıgım trtısmaya actıgım konu da kendı yargılarımdan arınmıs ınsan egoısmı yada doga nın sadızmı akbabanın olmek uzere olan aslanı can cekısmesını ızlemesı yada onun olumunu beklemsı gıbı bı orneklemeyle a-bagdastırsam ne kadar dogru olur ??

Adsız dedi ki...

ya işte "doğal" olanla olmayan arasında nasıl bir seçim yaptığımızla ilgili bir yandan da bu. doğa doğalsa sadizm diye bir şey yoktur. insanın her yaptığı da doğaldır elbette: hâttâ, olası kahkahalarınızı duymazdan gelerek şunu da söyleyeyim: doğaya verilen zarar da, sonuçta zararı veren insanı yaratan doğa olduğuna göre, doğaldır. bu açıdan katılıyorum sana aslında ama "adalet" işin içine girince enstalasyon sanatçılarımız tartışmayı kaybedebilirler gibime geliyor. akbabanın beklediği aslanı hem bağlayan bir ip yok, hem de akbaba aslanı sadece yemek için bekliyor, aslan imgesi üzerinden aslanla ilgili bir dolaşıma dahil olmaya niyeti yok. yani aslana yabancı değil akbaba; aslında o ünlü fotoğraftaki talihsiz Afrikalı çocuğa da yabancı değil. o çocuğa da yabancı olan orada o ânı fotoğraflayan "fotojurnalist" merhumdu. tıpkı bizim Habacuc gibi. ha adalet doğal mıdır? bak buna "evet" diyebilirim gönül rahatlığıyla.

bağlamından koparınca her şey zaten gülünçleşir ya da trajikleşir değil mi? sen aç köpeği sokaktan al salonda sergile, korkunç olur elbette ama işte bence bu köpeğin açlığından çok başka bir mesaj verir. eleştirim buna. Habacuc'u mesela, performans evreninden alalım, sokağa salalım dört ayak, aç bilaç dolaşsın. o zaman işaret yönü köpeğe döner.

ha, provake etmek deyince: bana kalırsa provake etmek işin kolay kısmı. her birimiz sarsıcı binlerce enstalasyon projesi bulabiliriz. e bulduk da kizi zaman. bana kalırsa sanatçı işin bu yönüne odaklanırsa yanlış bir şey yapmış olur. bunların yaptıkları kavram sanatıysa (ki bilmem bu kavram sanatı kavramı hakkında ne düşünürsün) bir kavramı göstermek isterken onu daha çok örtmek, yerini daha sağlamlaştırmak tehlikesi de her zaman var.

salonda bağlı köpeğin açlığından sokak hayvanlarının açlığı meselesine çok zor gidilir demek istiyorum. konu her zaman Habacuc ve kavram sanatı arasında gidip gelir. hah, bunu demek istedim evet.

bu arada şu hayali ropörtaj önerimde ciddiydim. ironi değildi. valla.

Adsız dedi ki...

İlk önce eleştirmeye yazıdan başlıyacağım sonra yorumlarada birkaç lafım var. Öncelikle yazıda bahsedilen sergiyi bende ilk duyduğumda gerçektende reklam amaçlı olduğu gözüme çarptı ve bu yüzden augustozanın yorumlarına katılıyorum. Kendini dünyaya açmak belkide ilgi çekmek için yapılmış bir maskaralıktan başka bir şey değil. Burada seçilen hayvanın köpek olmasından tutunda serginin bir canlının hayatına son verişini izlemeye kadar olan kısmı tamamiyle kafa yorulmuş ve insanların aşırı dikkatini çekecek hale getirilmiştir bence. Yorumlara gelirsek, başta da dediğim gibi augustozana katılıyorum yalnızca birkaç takıldığım nokta var elbette. Bence bunun egosizmle yakından uzaktan bir ilişkisi yoktur. Çünkü bir insan karşısındaki hayvanın ölümünü izleyerek ne kadar tatmin olabilir veya hangi kısmını tatmin eder? Sanatın ileri gitmesi neleri yapması veya ahlaki konularda daha esnek mi davranması gerektiği konusunda ise şunları demek istiyorum. Bence burada yapılmak istenen şey sanatla herhangi bir alakası yok ve bence sanatada bir katkısı yok. Sanat farkındalık yaratmak ister bir şey öğretmek değil. Bence buradaki olay tamamiyle bilimin işidir. Ve bence bunu bilim insanları yapsalardı daha verimli şeyler elde edilirdi. Bir köpeğin açlıkla nasıl öldüğünü ve nasıl tepkiler verdiğini anlar ve buna göre çözümler üretilebilirdi. Fakat burada sanat adına öyle bırakılmış ve herhangi bir amaç da sağlanmıyor zannımca. Çünkü ölmesini görmek ne anlam katar ki sonuçta aç bırakırsan zayıflayacağı ve öleceğini herkes bilir insana herhangi bir şey katmaz. Bu insanlara sanat adı altında prostat ameliyatı izletmek gibi bir şey. Bu yapılırsa bu da mı sanat olur? Sanat insana bir şeyler öğretmez, bu amacı gütmez yalnızca ona farkındalık sağlar, sokakta köpekler ölüyor dersek kim karşımıza çıkar ve hadi be öyle mi der sizce? Bu bilindik bir şeydir. Ama yılda 23423 köpek sokakta açlıktan ölüyor dersen işte bu tepki çekebilir. Basit bir örnek, bana kalırsa insanlara herhangi bir farkındalık katmadığı için saçma sapan bir sergidir benim gözümde. En son ki anniehall'ın yorumuna ise şunları söylemek istiyorum; her şey doğal değildir. İnsanların yaptıkları her şey doğal değildir ve doğadan yapılan her şeyde doğal anlamına gelmez. Doğada bulunan her şey doğaldır. Bunu doğanın yaratması gerekir ya da burada doğanın kullanılıp doğaya benzer bir şeyin yaratılması gerekir. Birde burada zaman ölçütü devreye girer. Doğaya kısa zamanda dönüşebilen ve doğada iz bırakmayan şeyler doğaldır. Ayrıca doğa değişkendir ve doğallık her zaman değişir. İnsanların davranışları içlerinden gelmediği sürece doğal değildir. Bir zorlamayla gerçekleşen şeyler genelde samimiyetten uzaktır ve doğal değildir. Bunu kişilerin hepsi algılayabilir. Fazlaca karışık oldu belki yazım ama kısaca pek sana katılamıyorum. Örneğin tarihte gerçekleşen birçok olay vardır. Bunlardan yalnızca doğal olanları gelmiştir günümüze diğerleri yok olmuştur. Ve seninde bildiğin gibi zaten doğal seçilim diye bir mesele var. Yazı için teşekkürler...

augustusozan dedi ki...

annihall gercekte dogal olanla varmaya calıstıgım hemen hemen buydu aslında doga kendıne zarar verenı barındırıyosa bu durum yadırganmamalıdır bu kadar cok bakamadıgım ıcın cenkayhanın da yorumu ustune geldıgı cıın aynı anda ıkınıze le de konusmak cok zo benım ıcın tek odaklı bı kanalızmı onluyo bu cenkkayhan yapılanın maskaralık oldugunu dusunmuyorum bole bı kavram kullanmak bana gore cok yargılıve lımıtlı olur konu ustunde konusmaya hızlıca b ket vurucaktır olumu ızleme halı torıde bılınsede zayıflamasının akabınde tıtreme halıyle olucegı bılınsede bunu gostermek yuzlestırmek olarak turkceye cevrılmıs bı akım dahılınde yaplıyodur bunun yanı sıra sanat yada sanat ıslerının yorumlanması degerı bakınından ıncelenmesı de bu temalıdır yanı sanat sonuc lardan ıbaret dııldır evet butun olarak sonucları da ele alsada 2+2 nın 4 etmesınde dordun nasıl dort oldugunu da gormeyı kapsıyabılır bu yusden olucegının nasıl olsa bılınıyo olması yapılan ıste bakılıcak olan kısım yada bakılması gereken kısım dııldır bence bununla bırlıkte egosizm e gelınce daha once kı yorumlarında dstugumus fıkır ayrılıklarının temel kaynıgı olan yargılar da burd senı dolayısıyle benı tıkıyomus gıbı gelıyo bana kım olmek uzere olan bı kopekten tatmın olur kı sozcugunu cok ahlaksız ucuz bı ornekle kım ustune ısenmesınden cınsel bı haz duyarkı seklınde cevırebılırım kı bu onerme cok yanlı ve kucuk bı taraftan bakılmıs olur kastettıgım ego da ınsanın dogusuyla ustunde dogya karsı var olan egosudur

Adsız dedi ki...

Açıkcası çok fazla katılamıyorum sana. Yargı diye bahsettiğin insanın hayatı boyunca yaşadıklarından yaptığı mantıklı çıkarımlar dizisidir bence. Ve bunları atarsak bence yaşadığımız onca şeyide atmış oluruz ki ben bunu pek kabullenemem. Yani boşuna yaşamışsın sen der gibi. Ama bunları beş dakikalığına yok say ve öyle bak ya da bunları sorgula neden böyle düşündüğünü diyorsan evet bunları sorguluyorum ve yine aynı şekilde mantıklı geliyor. Açıkcası çok fazla mantıklı hareket etmeme rağmen hislerimde bu yönde. Sonuçta yaşadıklarım beni var ediyor ve düşüncelerimde böyle ortaya çıktı. Eğer yaşamasaydım bütün bunları ne bu düşüncelerim olurdu ne de bu yazan kişi ben olurdum. Bu örneğin hakkında haklısın aslında benim için saçma sapan gelen şeyler başkaları için mükemmel olabiliyor, fazla kişisel kalmış olabilir. Ama yorumlarım zaten kişisel bakış açımı yansıtıyor çok fazla evrensel düşündüğümü söyleyemem ben sadece yazının bende yarattığı etkiyi size aktarıyorum. Bu dünyaya kazandırdıklarını ya da etkilerini değil. Belki fazlaca dar bir çerçevede kalmış olabilir ama bazen bu yönde yazmam gerektiğini düşünüyorum. Nasıl uzaktan bakabiliyorsam yakında da incelemeliyim. Böylece sizde beni uyarabilir veya fikirlerimi eleştirebilirsiniz. Bundan memnuniyet duyuyorum açıkcası.

augustusozan dedi ki...

bılıme benden daha yakın oldugunu dusunerek quantum fizigi ornegındekı atom altı parcaların bılınen fızk kurallarına uymama halını aktuel bılımden takıp etmıssındır (cok egolu bı gırıs oldu) fakat bu durumda yıllarca bılıme yakın durmus ınsan toplumunun kendınce vardıkları yargılar kanun laraa donusmustur bu durumu quantum fızıgıyle atmak mumkun mu yoksa baglı kalmalı mı bu durum yenı olanı bılgıye yaklastırmas mı??

Adsız dedi ki...

Bilmiyorum açıkcası. Çünkü sizin bahsettiğiniz kuantum fiziği ile benim bahsettiğim arasında devasa farklar olabilir. Sıkça karşılaşılan bir durum birazda yanlış anlaşılıyor aslında. Bu kuantum fiziği farklı konulara müdahele ediyor. Görevi olmayan konulara bence. Hatta alakasız yerlerde bile görebiliyorum. Bence bu yozlaşmış hali. Kanunlar aslında değişebilir nitelikteki düşüncelerdir. Bunları yargı olarak nitelemek belki zor. Çünkü bunlar tekrarlanabilir ve aynı sonuç meydana gelir her zaman. Ta ki parametrelerle oynayana kadar. Fizik bölümünü birincilikle bırakmış biriyle bunları tartışmak pek mantıklı değil açıkcası. Atom altı parçacıklar bilinen fizik kurallarına göre farklı davranabilirler fakat fizik kuralları çerçevesinde hareket ederler.(Çünkü yine onların hareketleri fiziksel bir kuramla açıklanır.) Yani çokta acayip değil açıkcası. Elbette bunun için yalnızca fizik değil ayrıca kimya bilginizde olması gerekir. Bilim birçok dalı içinde barındırır ve birbirleri arasında git-gelleri olan bir disiplindir. Dar çevrelere gelmez ve bilgisizliğe tahamülü yoktur. Her ne kadar katı gözüksede bilimin ihtiyacı olan şey sadece bilgidir. Bu bilgileri anlamak ise size kalmıştır. Ya çok şey bildiğinize inanırsınız ya da daha hiçbir şey bilmediğinizi söylersiniz. Bu bilimde çoğu zaman eşit anlamlar içerir.

augustusozan dedi ki...

hic alanim olmamasina ragmen bu ornegi sadece degisebilmen coktan kabul gormus kurallara gondeme olarak verdim daha oncede belirttigim gibi fizik kimya yada genel olarak bilim akademik anlamda hayatima cok yakin dallar diildir cok bildigmi sanir bi ukalalikla yazdigim yada ole gorunmus olabilir uzgunum fakat kaygi duydugum hayat icindekarsilasilan kabul goren kurallara karsi gecici bi baglilik tasimak gerektigiydi

Adsız dedi ki...

Anladım, bende zaten sizin ukelalık yaptığınızı veya başka türlü bir şeye girdiğinizi düşünmedim. Yalnızca genel olarak biraz bahsetmek istedim. Çokça bu tür durumlar başıma geldiği için bazen böyle aşırıya kaçabiliyorum. Rahatsız ettiysem ya da uslübum sert geldiyse kusuruma bakmayın. Mesleki deformasyon sanırım bu. Bunda haklısınız aslında hatta bunun güzel de bir adı var; adaptasyon.

augustusozan dedi ki...

sanirim konusmanin geldigi ve yogunlastigi noktalardayis zira ben bu son yazdigin yorumu okur ve kafamda seslendirirken cok farkli bi yukarda durma hali seziyorum ne kadar gergin olsada dialog bu denli kisilerin ozveri durumu hosuma gidiyo tesekkur ederim

Adsız dedi ki...

Rica ederim. Fikirlerimizin kapışmasını tercih ederim her zaman. Hoşgörüm insanlara sonsuzdur. Başka nedenlerle saatlerimizi ve enerjimizi harcayacağımıza bu saatlerimizi ve enerjimizi düşüncelerimize yansıtalım görüşündeyim. Çünkü diğerinin herhangi bir faydası yoktur. Kazanmak veya kaybetmek için değil, bir şeyler öğrenmek ve tartışmak için buradayım.

Adsız dedi ki...

Şimdi burada “şuna katılıyorum, buna katılmıyorum” diye bir sıralama yapmayacağım; sohbetin serseri biçimde devam etmesini keyifle izliyorum ve birkaç noktada kimi çağrışımlardan söz edeceğim ben de. Bir kere 23423 örneğinde gönderme yapılan şeyle plastik sanatlardaki hiperrealizm arasında bir analoji kurulabilir gerçekten de. Hatta böyle bir yerleştirme işi görmüştüm de ben, nerede olduğunu anımsamıyorum. Anımsayan olursa sevinirim. Böyle kimi çok basamaklı sayılar var yapboz gibi, bir de insan haklarıyla açlıkla vs. ile ilgili saptamalar: İzleyici hangi sayının hangi halle ilgili olduğunu kafasına göre kurabiliyor. Ha, gereksiz bir oyun ama akılda kalıcı ve çarpıcı. İstatistiğin gücü burada sanat karşısında küçümsenemeyecek bir noktaya ulaşır: İşte acaba 23423 köpek mi açlıktan öldü, 23423 kitap mı yakıldı, 23423 çocuk cinsel tacize mi uğradı? Sayı rahatsız edici derecede gerçek’tir çoğu zaman, her ne kadar “soyut” bir temelden hareket etse de.

Bana kalırsa bilimin hipergerçekliği ile sanatın imgelemi burada, eğer yaratıcı zeki bir beyinse, birlikte iş görür, hiçbiri proteze dönüşmek mecburiyeti duymadan. Prostat ameliyatı da bu yüzden “sanatsal” bir video olarak sunulabilir; nitekim sunulmuştur da böyle şeyler. Direkt Ozan’ın işaret ettiği yere bağlanabilir bu: “2 kere 2” dediğimiz şey de, muğlak arka planını görmezden gelsek bile sonuçta Dostoyevsky’nin Yeraltından Notlar’da dahice belirttiği “irade” mevzusuyla ilgili. Madem 4 zorunlu, irademin ne değeri var? Bilimin imgelemi bu yüzden göz alıcıdır işte: Gerçeği arar ama elde ettiği her gerçeğin bir başka durumda geçersizleştiğine tanık olabileceğini unutması mümkün değildir.

Sonucun nasıl dört ettiğini, yani köpeğin nasıl öldüğünü izlemek mümkün mü, emin değilim. Daha önce de defalarca belirttiğim gibi o yerleştirme köpekle değil, sanatçıyla ilgili. Orada ben ondan başka bir şey görmüyorum açıkçası, kendi görme arzumun yarattığı imgeleri saymazsak. Burada açlıktan ölümü izlemek sadece “acıma” duygusu yaratır, ki acıma denen illetin pratik bir fayda getirecek sürece yol açtığı çok ender görülmüştür. Açlık grevleri üzerine yapılmış o kadar araştırma var.

Sanatın görevi falan filan, cümleye başlamak için iyi bir yol değil. “Farkındalık” da sevmediğim bir sözcük. Ama denilmek isteneni anladım. O konuda hepimiz hem fikiriz: Sanat tahakküm kurmayacak, öyle ya da böyle. Asıl ben doğal olan ne konusunda şaşkınım: Birincisi ben de zaten “eğer” diye başlamıştım doğallık örneğini vermeye, o konuda her şey doğaldır diye bir kanaatim yok. Buna rağmen yukarıda anılan “şu doğaldır” tanımlamalarını fazla pozitivist bulduğumu söylemeliyim. Gerçi “fazla” ya da “az”, hepsi bir. Üzerine gidelim: Sonuçta benim kurduğum analojide (hikayede) de dolaylı bir yaratmadan söz ediliyor. Ne kadar dolaylı? Ozan demiş işte, “kendi ölümünü” kurabilir doğa. İnsan gibi. Bu yok oluş onun doğasına aykırı falan değildir: Öyle olsaydı dünyada bu kadar çok “olmayan” kişi olmazdı. Bu kadar çok “varolmamış” taş, bu kadar “yok” deniz… Tüm bunların yoklukları ile varlıkları bu kadar bir arada olabiliyorsa, doğa da doğal olmayan, doğaya zararlı, doğada dönüşemeyecek bir şeyi “yaratabilir”. Bu onu geri alamaz demek değildir. Nitekim buyrun “insan”. Üstelik madem bilimsel bakıyoruz, doğada neyin dönüşemeyeceğini kim bilebilir ki? Yeterince zamanınınız varsa, pet şişenin yüz katrilyon yıl sonra neye dönüşmüş olacağını izleyerek görebilirsiniz. İnsanla onu yaratan doğanın aynı zamanı yaşadığını düşünmek fazla insanmerkezli ve pozitivist bir yaklaşım olur. Yüz katrilyon yılla bir dakika arasında pet şişe ve içinde eridiği “hayat” açısından pek bir fark yok. İnsan, doğal olmadığını varsaydığı şeyi kendi türünün yaşam süresi içinde tanımlar: Sonsuza dek değil. Yani doğal olmayan bir şey, hele ki soyut şeyler, ne zaman doğal olacakları bilinemez şeylerdir bir bakıma. Burada belirsizlik ilkesinden farklı bir şeyden söz ediyorum, biliyorum çok sıkıcıyım. Boynum ağrıyor. Boyunluk da bu sıcakta sıkıcı yapıyor insanı. Demem o ki, doğal olanın ne olacağını belirleyen kurallar nasıl konabilir? Burada doğa dediğimiz şeyi Tanrı gibi kuramayız. O bahsettiğin iz’in ne zaman ortadan kalkacağını bilemediği için, insan, tam da bu garip hisse bilimsel bir karşılık veremeyeceği için pet şişeyi doğaya “atmaya” çekinir: Çünkü doğaya dışsal bir şey yaratmış olduğu yanılsaması aslında hoşuna gitmektedir. Şimdi amiyane tabirle doğa konuşsa adama der ki “Ulen sen kimsin ki neyi benden gizliyorsun beni neyden koruyorsun zibidi! At, elini korkak alıştırma!”

Nitekim, kendi yaşama alanındaki ve yaşam süreci içindeki “doğallığı” koruma dürtüsünü, yani faydalanabileceği organik hayatın ona sağlayacağı “malzemeyi” koruyor diye kendine “çevreci” diyen bir memelidir insan. “Zorlama” konusuna hiç girmiyorum: “Bir zorlamayla gerçekleşen şeyler genelde samimiyetten uzaktır ve doğal değildir” demişsiniz, ki hiç katılamam buna: “Zorlama” nedir ki? Bu anlamdaki müdahaler şiddet davranışı, bizi çevreleyen evrenin genel karakteristiğidir neredeyse. Rüzgâr kayayı “aşındırır”, ısı suyu “buharlaştırır”, su tekerleği “çevirir”, aslan ceylanı “yer”… Yanlış anlaşılmasın, kader değil söylediğim şey, ben daha mekanik bakıyorum meseleye ve o sürece müdahale edilebileceğini düşünüyorum. Ama “zorlama” eşittir hayat (doğa) burada. Bakın dil de kavramları zorlar, sanat da, bilim de, aşk da…

Gördüğüm kadarıyla köpekli sergi konusunda hemfikiriz genelde. Sadece Ozan “serginin” faydalı bir sonucu da olabileceğini ekliyor söylediklerine. İşte bu da o faydalardan biri bence: Bilim felsefesi yapmak gibi bir şeye yol açmış da olsa, sözcüklerden ne anladığımız üzerine bir imgelem yaratmak. Bilimin imgelemi (düşgücü anlamında) ile sanatın imgelemi… Ha en büyük fayda Habacuc’u bağlayıp aç bırakmaya karar vermek olurdu ama toplum henüz ona hazır değil.

Sıkıcıyım biliyorum. Boynumu oynatamıyorum diyorum. Biri bir bira getirsin, ne bileyim biri yastık falan koysun sırtıma. Hamile gibi yatıyorum burada a dostlar…  Vallaha bak Schrödinger’in kedisi gibi oldum: Ha bakın aklıma geldi, hatırlarsanız söz konusu kedi sonuçta kuramsal bir kediydi ama Habacuc denen tip gerçek bir köpek kullanıyor(muş). İşte güçsüzlük burada. İki yerde: Gerçek bir köpek ile “olmayan” bir köpek arasındaki ayrım üzerine konuşamama cahilliği ve “kullanmak” fiili. İşte bu yüzden “adalet” diyorum ben. Boynum ağrıyor, kafam da iyi, kusuruma bakmayın.

augustusozan dedi ki...

yorumunun bi ego masturbasyonu halinde devam ettigini solemeden gecemesemde hos noktalarda farkli bi fosforlu kalem kullandigini dusunuyorum beynimde olusan kivrimlar mi notuldu yoksa gercekten derin olarak yazamiycak durumda olsamda tesekkur kadar siradan biseyle gecistiriyomus gibi yapmiyorumduir umarim merci bien

Adsız dedi ki...

Boynunuzun ağrıdığı değilde kafanızın iyi olduğu yazının her yerinden anlaşılıyor. "Şimdi burada “şuna katılıyorum, buna katılmıyorum” diye bir sıralama yapmayacağım" deyip sonrada buna katılamam gibi sözcükler sarf etmeniz gerçekten eğlenceli yanlış anlamayın sadece takılıyorum. Gayet güzel şeylerden bahsetmişsiniz her ne kadar bir kısmına katılmasamda. Çevrecilere laf atmayınız çünkü geri dönüşü olmayan işler yapıyoruz her gün sanırım fark etmiyorsunuz ama küresel ısınma kabusuyla karşı karşıyayız. Her şey nasıl olsa bir ara yok olur doğaya karışır dersek halimiz ne olur acaba. Sizi bilmiyorum ama ben insanlığın ve onun varlığında rol alan her şeyi ve de eski halinde istiyorum mümkünse. Bunun imkansız olduğunu biliyorum tabi ki. Bu sanki Tanrı rolündeki birinin siz ne yaparsanız yapın ben her yerde yaşamı yeniden yaratırım kafanızı takmayın burasını batırırsınız başka bir yer veya başka şekilde yaparım der gibi oluyor. Çok hızlı adapte olamıyoruz ve sadece güçlüler kazanabiliyor ve diğerleri gidiyor. Belki zaten bize lazım olanlarda onlar diyebilirsiniz fakat ben tanıdığım çoğu insandan vazgeçemem güçlü olmasalarda.Zorlamaya şunu örnek verebilirim. Estetik ameliyatları ne kadar doğallar sizce? Orada bir zorlama var işte. Doğallıkta olacak bir şeyi zaten görüyorsunuz insanın ölümü gibi. Gayet eğlencelisiniz açıkcası sıkıcı diye kendinizi yanlış tanımlıyorsunuz. Bu arada geçmiş olsun, umarım kısa zamanda kurtulursunuz o boyunluktan. Aslında yazacağım birçok şey varda yanlış anlamanızdan korkuyoruum belki daha ileri de yazarım bilmiyorum. Yorumuma değer verip bir şeyler yazdığınız için teşekkür ederim.

Adsız dedi ki...

Şimdi, söylemem gerekir, dağınık yazma tarzım ve başta söylediğim liste yapmama vaadine doğaçlama içinde uymayışım, bu bloğun söyleşme özgürlüğüne olan inancımdan kaynaklanıyor. Yoksa yazı düzeltmek, makale yazar gibi tutarlı olmak adına sohbet enerjisini kaybetmek mümkün, ama gerekli değil bence.

Takılmanızın hiçbir sakıncası yok; asla alıngan değilimdir. :) Ağrılarımdan gelişigüzel söz ettiğimi yazdıklarımı ikinci okumamda fark ettim ancak; yine de, buradakilere saygımdan ve güvenimden, yazıdan çıkartmadım. "ego mastürbasyonu" gibi iddialı ve açıkçası kırıcı bir nitelemeyle karşılaşacağım aklıma bile gelmemişti. Yine de hâlâ kendimi yakın arkadaşlarımla muhabbet ediyormuş gibi hissetmeye çalışıyorum ve bu nitelemenin de öyle bir ağızdan, dostça bir takılma olarak geldiğini varsayma eğilimdeyim. Yok eğer ciddi bir eleştiriyse ve arkasında duruluyorsa elbette gerekçesini duymak isterim.

Dik durmakta zorlanıyorum, bu yüzden konuyla ilgili güzel sohbete bu kez pek bir şey ekleyemeyeceğim. Bloğu ve yorumları zevkle okuyorum. Değer vermek ne demek, kaç özgür zihne rastlanabiliyor ki artık...

Herkese selamlar, kolaylıklar...

Adsız dedi ki...

Yorumlarınız için kendi adıma çok teşekkür ediyorum. Alıngan olmadığınızı öğrendiğim iyi oldu bundan sonra daha rahat yazacağım sizin hakkınızda. Tekrar geçmiş olsun.

augustusozan dedi ki...

soledigimin nereye gidicegini ongoremediùm kirdiysam cok ozur diulerim bu blogta yazan larla civikbi samimiyet icinde olduguma guvenerek bunu yazmistim zira benden cikan butun soz yada fikirler egomun birer urunudur umarim bu sende benim yada blogun tutumuyla ilgili yanlis bi goruntu birakmamistir ki yazilarinin tekrari beklentisiyle...