26 Ağustos 2008 Salı
yılmaz erdoğan, hürriyet gazetesine demiş bunu; güvercinin kanadına bir mektup yazdım.. evet bir mektup yazmış, adına mektup koymuş, sevgisini , kardeşliğini, halkınınkini, halkımınkini, diğerlerininkileri de koymuş içine. ölüm demiş, mayın demiş, asker demş, kürt demiş.
milliyetçilik garip şey kardeşim. içten bişi, içerden gelen, doğal, aslında o kadar da yapay ki.. hele de ınsanlıgın tek soydan oldugunu dusunen ınsanlardan cıkmıyor mu bu fıkirler, hayretler ıcınde bırakıyor beni.
iki taraf da insanlık diyor, her taraf insanlık dıyor.. canını acıtıyor insanın, ne desen bilemiyorusun. onların da ölüyor çocukları, o kadar basit bişi uğruna ki hepsi. o içgüdüsel maymun kavgaları. burası benim çöplüğüm davası. insan insandan bu kadar rahat ve cabucak vazgecebılıyor, küçücük çocuklardan, ölmeyi bekleyen yaşlı kadınlardan, adamlardan. kediden köpekten vazgecemıyoruz yeri geldıgınde, ama pardon, en iyi kürt ölü kürttür değil mi. bi de şu versiyonu var işin, en iyi türk ölü türktür.
ne farkı var? ne farkınız var? ne için? hepimiz birdik, sonra bi kısmımız bı kısmımıza vermedı elındekılerı, onlar da haklarını aradılar, artık gerı donusu yok. ne yapmak lazım? kelle hesabı yapmaktan baska bısıler yapmalı. ne yapmalı? vatanı milleti bu kez nasıl kurtaracağız bakalım? türk milletini, türk vatandaşı anlamına gelen turk mılletını, mustafa kemalın mılletım dedıgı mılletı, hepimizi, türkü, kürdü, çeçeni, romeni, hepimizi, hepinizi.
anlıyorum, anlamazdan geliyorum. anlamsız gelıyor anladıklarım. ama tabi, siz karar verin.
bir mail aldım bugun, bunun üzerina yazıyorum, içimde tutamıyorum, tutmuyorum. Dışardan bakmayacağım bu sefer. nefretini mailimle saçan sayın Doç.Dr.Faris KARAHAN tavsiye veriyor erdogana, kürt milliyetcisiyim de kurtul, delikanlı ol!
Bakın bakalım, hangi milliyetçilik var elimizde?
----------
Bu bir mektup. Kuş, güvercin kanadına yazıldı.Kimin vicdanına konarsa o okusun diye.Ölüm üzerine...
Mayın üzerine...
Kürt meselesi... Türk meselesi üzerine.
Güzel kelimeler... Ve çirkin kelimeler üzerine.
Ölüme doğru yapılan bu korkusuz koşudan korkuyorum. Mayınlarla parçalanan kardeş cesetleri odamda, yanıbaşımda duruyorlar.
Yazdığım her kelimeye daha bir dikkatle bakıyorlar.
Onlar dün parçalandılar.
Yazıklar olsun diye başlıyor aklıma gelen her cümle şimdi.
Yazıklar oluyor zira, insanın biriktirdiği en güzel şeylere.
Yazıklar oluyor, bir çocuğun Kürtçe, Türkçe veya her ne hal ve her ne dilde ise gülümsemesine...
HER SİLAH ÖLDÜRÜR AMA MAYINDAN KAHPESİ YOKTUR
Sevgiliye hediye almaya, pazar alışverişine çıkmaya, bir bebek sahibi olmaya, sigarayı bırakmaya, piknik yapmaya, bir insanı her şeyden çok sevmeye.... Yazıklar oluyor...
Yazıklar oluyor hayatın bizzat kendisine.
Yapmayın!
Mayınlar döşemeyin geleceğinizin güzergáhına.
Bu kalleşin ne zaman patlayacağı belli olmaz.
Bazen yıllar sonra, bir küçük kız çocuğu çiçek toplarken denk gelir, bazen yirmi yaşındayken ve daha önce hiç görmediğin bir yerde, daha önce hiç tanımadığın insanların arasında hem anayasal hem siyasal hem mukaddes bir yolculuk sırasında....
İnsanoğlu her melaneti icat etti; ama mayından kahpesi yoktur.
Her silah öldürebilir, her zaman öldürme potansiyeli taşır; ama mayın MUTLAKA ÖLDÜRÜR.
Mayın ıskalamaz! O birini mutlaka öldürür!
Uğursuz bir pusuya yatar ve patlayana kadar, bir can üstüne basana kadar bekler.
İnsanın icat ettiği EN ÇİRKİN şey silahtır.
Ve silahların EN ÇİRKİNİ MAYINDIR!
Sebebini unuttum kavganın ve umurumda da değil siyasi tartışmalar. Bir tek şey için dua ediyorum her gece, her gündüz: Kimse genç ölmesin dağlarımızda.
EN GÜZEL KELİME ’BARIŞ’ ARTIK SOYTARI KELİME
Silahlar susmadan sebebi konuşmaya imkán da yok lüzum da.
Aklın sesi, akılsızlık susmadıkça duyulmuyor.
Ve o zaman akla sadece DURUN demek geliyor.
Hemen şimdi DURUN!
Hiçbir haber geçmiyor ajanslar artık, ölümsüz.
İçinde acı olmayan gecemiz yok..
Ne oldu diyorum yine, kim hangi korkunun, hangi uğursuz hesabın peşinde diye...
Barış artık soytarı bir kelime...
Her ağızda var; ama hiçbir yerde yok.
Nerede bu barış?
O, insanın icat ettiği EN GÜZEL kelime.
Ama kelimelerle ne isterseniz onu yaparsınız.
Barış dersiniz; ama savaş manasınadır. Hatta bütün savaşlar barış için yapılır. Ve herkes adil bir barış için savaşır. Ve akıl der ki, aslında savaşmıyorsanız barışmaya başlamışsınız demektir.
Bir barış için yapılması gereken ilk ve belki de tek şey savaşmamaktır.
Silahlar patlamaya başlamışsa orada insanın bulduğu güzel kelimeler orayı terk eder.
SEVDADAN GAYRISINA AĞIDIMIZ OLMASIN
Kelimeler de ölür bazen... Ve kelime cesetleriyle yaşanmaya başlar hayat.
O kelimelerin, o cesetlerin... Nece olduğu, yani bu ölülerin ölürken son nefeslerinde hangi dilde konuştukları artık akılsızlığın gölgesinde soğuyan HAYATIN, YAŞAMANIN ta kendisidir.
Ölen yirmisindedir.
Artık, ardından söylenen ağıtlar kalır.
Ve Anadolu’da ağıt sıkıntısı yoktur.
Kürtçe’de de, Türkçe’de de binlerce ağıt vardır.
Hatta aynı ağıtın hem Kürtçe’si hem Türkçe’si vardır.
Yürek yakmak iyi bir işse, ikisi de eşit derecede yürek yakmaktadır.
Ama yüreğimizde artık dağlanacak yer kalmamıştır.
Sevdadan gayrısına ağıdımız olmasın artık.
Şimdi hepinizin huzurunda yalvarmak istiyorum.
Gördüm anladım, yapacak hiçbir şey kalmadıysa yalvarıyorum işte.
Kendimi küçük düşürmek istiyorum.
Taviz vermek istiyorum.
Kimin elinde bu kanı durduracak bir güç varsa, ister şeytana tapsın ister puta, ister bir tek Allah’a...
DİZLERİMİN ÜSTÜNE ÇÖKTÜM YALVARIYORUM
Kimin dudaklarının ucundaysa bunca gencecik hayat, ben ona yalvarmak istiyorum.
Ne olur? Bu işi durdur.
Ben siyaset miyasetten bahsetmiyorum. Dizlerimin üstüne çöktüm, "Bu genç ölümleri durdur" diyorum.
Kimse ateş etmesin kimseye.
Hiçbir gerekçeyle.
Hatta kendini savunmak için bile...
Çünkü savunmaya başlayana kadar masumsun ve masum güzel bir kelime, masum kal...
Kim hangi mayının yerini biliyorsa yalvarırım söylesin.
Bir káğıda yazsın, bir şişeye koysun, suya salsın söylesin.
Kim hangi mayının yerini biliyorsa, kimin gücü yetiyorsa olası ölümlere engel olmaya, ona yalvarıyorum işte.
İster şeytana tapsın ister puta, ister oralı olsun ister bizim buralı. Gücü yetiyorsa eğer durdursun bu işi.
Ben, bir yurttaş, bir insan olarak kendimi küçük düşürüyorum.
İşte açık açık yalvarıyorum, durdursun durdurmaya gücü yeten.
Süresiz ve sonsuza kadar.
Yalvarıyorum.
Dizlerimin üstüne de çöktüm ve ağlıyorum işte.
YAZGI BİRİNİ KIŞLAYA BİRİNİ DAĞLARA GÖTÜRMÜŞ
Sonra sabahlara kadar tartışalım.
Ama şimdi durdur. Yalvarırım.
Gençler, çocuklar ölüyor, hepsi kardeş, hepsinde aynı muska, aynı yazgı, aynı televizyon, aynı futbol, aynı hayat...
Hepsinin gerisinde dualara bürünmüş paramparça bir sevdalı.
Hepsi genç, hepsi güzel... Hepsi Türk, Hepsi Kürt... Gençler... Yazgının biri kışlaya, diğeri dağlara götürmüş...
Kürtçe’de "cehel" derler.
Kulağa cahil gibi gelir; ama "henüz bilmez" manasındadır, henüz yolun başında manasında...
Yalvarırım ne olacak...
Benden ne eksiltecekse bu yakarış eksiltsin, maksat hayat çoğalsın bu dünya cennetinde.
Bir yangında hep güzel kelimeler yanarken, çirkinleri hayatta kalır...
Kınamak, sövmek, hangi haklı gerekçeyle olursa olsun yangına körükle gitmek.
Ben kimseyi kınamıyorum, ben kimseye sövmüyorum, ben bu işin tamamını SEVMİYORUM.
Kurtulalım istiyorum bu vebadan.
Kimseyi haklı bulmuyorum, kimseyi haksız bulmuyorum.
Küstüm.
’MIRIN’ DENİR KÜRTÇE’DE ’ÖLÜM’DÜR TÜRKÇE’DE
Konuşmuyorum bu konuyu...
Silahlar susana kadar "SİLAHLAR SUSSUN"dan başka konu konuşmak istemiyorum... İstemiyoruz.
Ölmenin, öldürmenin hiçbir türünü, çeşidini sevmiyorum.
Ben genç bir hayat kurtulsun istiyorum her tür kavgadan.
Hatta kavgayı öven şiirlerden bile uzak dursun istiyorum.
Her çocuk çirkin kelimelerden uzakta yaşasın istiyorum.
Eğer o kelime çirkinse, çirkinin hizmetindeyse, Kürtçe söylemişin, Türkçe söylemişin çıfayda...
Hiçbir dil çirkin bir kelimeyi güzelleştiremez.
Ölüm her dilde çirkin bir kelimedir.
"Mırın" denir Kürtçe’de.
Anadolu’da konuşulan bütün dillerde karşılığı vardır.
Bunların içinde resmi olan "ölüm"dür. Türkçe’dir.
Ve ölüm kelimesi, resmi ya da gayri resmi her dilde eşit derecede çirkindir.
"Yaşam"a gelince....
Kelimelerin en şahanelerinden.
İçi açık açık ve kelimenin her manasıyla "hayat" doludur...
Ve hayat, varlığından emin olduğumuz tek şeydir...
DİL, BİR OLUŞLAR ZİNCİRİNİN SONUCUDUR
Kürtçe’de "jiyan" denir.
Yaşam, her dildeki en güzel kelimedir.
Belki bir tek rakibi vardır, o da "aşk"tır elbette.
Aşk...
Kürtçe’de "evin" denir.
Bu kelimelerin içinde resmi olan "aşk"tır; ama aşk kelimesi her dilde eşit derecede güzeldir.
Anadolu’da en az iki kişinin birbiriyle konuşup anlaştığı bir dil varsa ben onu bile öğrenmek istiyorum.
Sadece iki kişi bir dil icat etsin, ben çok merak ederim onu.
Çünkü bu iş öyle kolay değildir.
Dil yani lenguiç, çok geniş ve karmaşık bir sesler organizasyonudur.
Ve bir dilin oluşması, hiç kimsenin tasarlamasına imkán bulunmayan ve yüzyıllar boyu süren bir olaylar, oluşlar zincirinin sonucudur.
Bazı insanlar başka seslerle, bazıları başka seslerle anlaşırlar...
O sesler onların bünyelerinden, yani hayatlarının, kuşaklar boyu yaşamışlıklarının içinden süzülerek akar.
Sonuç her zaman mükemmeldir.
Çünkü bir dilin yapımında milyon, milyar insanın katkısı vardır ve bu katkı o insanlar yaşadıkça devam eder.
’ACI’NIN YANINA ’ŞİFA’ ’İNTİKAM’A ’BAĞIŞLAMA’
İşte bu yüzden bütün diller, insanoğlunun en büyük, en mucizevi eserleridirler.
Ve dil akışkan bir şey, düpedüz bir nehirdir.
Bünyesine uyan her su içine akar.
Her dilde başka dilden göçmen kelimeler vardır.
Onlar o dilin yurttaşı olurlar sonra.
Buna bazısı yozlaşma der; ama "yozlaşma" zaten çirkin bir kelimedir.
Güzel dil ya da çirkin dil diye bir şey yoktur.
Hepsi şaşılası bir kolektif çabanın ürünü, birer insan harikasıdır.
Güzel kelimeler vardır, çirkin kelimeler vardır.
Ve bunlar bütün dillere eşit sayıda yayılmıştır.
Her çirkin kelimenin yanına bir tane iyisini eş edeceğiz.
"Acı"nın yanına "şifa", "zor"un yanına "çaba", "intikam"ın yanına "bağışlama"....
"Ölüm"ün yanına "hayat"!
Sivil olan, sivil hakların geliştirilmesini isteyen bir yurttaş, silaha hiçbir zaman elini sürmemelidir.
Haklılığını sivilliğinden alan kişi sivillikten vazgeçerse haklı olmaktan da vazgeçer...
RESMİ OLANI TÜRKÇE’DİR AMA HEPSİ ÖZGÜRDÜR
Artık sivil de değildir haklı da.
Bir dilde manası çirkin olan, yani çirkin bir şeye isim veya duruma sıfat olan kelime sayısı artmışsa işte o zaman o dil, evet "yozlaşıyor" demektir.
Dil yani lenguiç, iyi kullanılmazsa tehlikeli olur.
Çünkü dil, her türlü kullanıma müsait mükemmel bir ses organizasyonudur.
İnsanları başkalaştırır.
Ama "başka"dan korkmaya gerek yoktur.
"Başka" güzel bir kelimedir.
Çünkü aslında aynı dili konuşan, konuşmayan herkes "BAŞKA"dır.
Ve başka, başkalık güzeldir.
Başkasının başkalığıyla birleşiriz ve bu birleşme bazen AŞK diye patlar.
Ve aşk nerede olursa olsun kendisi dışındaki her şeyi önemsizleştirir.
Biz kendi bahçemizdeki dillerin hepsini bilek, öğrenek, bir de üstüne İngilizce, Fransızca filan çakıp dünyanın karşısına çıkak.
Diyek ki bizim bahçede insanoğlunun şu kadar senede imal ve muhafaza ettiği diller, hazineler var!
Süryanice var, Keldanice var, daha araştırsak bulacaklarımız var...
Bunların içinde resmi olanı Türkçe’dir.
Ama hepsi Türkçe kadar özgürdür diyelim.
KÜRTÇE’Yİ CENDEREDEN TÜRKÇE KURTARACAKTIR
(Hem belki diğer dişlerini de yaptırmasına yardım edebiliriz şu tek dişli, tek taşlı medeniyetin.... "BİZ"i düzeltirsek herkesi düzeltiriz.)
Hepimizin eşit derecede duyacağı bir gururla dünyaya diyelim ki:
Bizzat Türkçe’nin kendisi diğer dillerimizin güvencesidir.
Çünkü onları özgürleştiren şeyler Türkçe yazılacaktır.
Türkçe bizim ortak dilimizdir ve ortak kimliğimizi oluşturur.
Ve Türkçe, güzel kelimeleriyle her şeyi iyileştirebilir.
Kürtçe’yi bu cendereden çıkarabilir.
Alır bu Mezopotamyalı kardeşini, önce yaralarını iyileştirir.
Onu özgürleştirir...
Kürtçe’yi, korku salan, öfke çağrıştıran bir meselenin parçası olmaktan, bu hiç hak etmediği yankısından Türkçe kurtaracaktır.
Çünkü DİL güncel bir mesele değildir.
Güncel bir kavganın konusu olması, hiç hak etmediğimiz bir trajedidir.
Ve kavga da (ki Kürtçe şer denir), trajedi de (ki ona Kürtçe’de de trajedi denir) çirkin kelimelerdir.
Elbette bütün kelimelerle ilgili kullandığım "güzel" ve "çirkin" kelimeleri tırnak içindedir.
Bazı tırnak kalın, bazısı incedir; ama hepsi tırnak içindedir.
Çünkü asıl güzel olması gereken, kelimelere yön veren mekanizmadır ve bildiğim kadarıyla ona da akıl denir.
TAKATİMİN SONUNDAYIM ELİMDE SADE KELİMELER
Akıl dilin patronudur ve hiçbir zaman ve hiçbir koşulda yetkilerini akılsızlığa, öfkeye devretmemelidir.
Bu bir mektup.
Kanamalı bir güvercinin kanadına yazıldı.
Hangi yüreğe konarsa o okusun ve bu ölümcül gidişi durdurmak için yapabileceği bir şey varsa hemen şimdi yapsın diye yazıldı.
Ölüm üzerine...
Mayın üzerine yazıldı.
Kürtçe meselesi, Türkçe meselesi üzerine bir yakarış bu.
Ben... Yani kalemden başka silah, vicdanından başka pusula tanımayan, bilmeyen ben...
Ne elimde dünyayı kurtaracak bir bilgi var, ne düşleri aydınlatacak bir lamba...
Elimde sade kelimeler...
Dizlerimin üstüne çöktüm, ağlıyorum.
Takatimin sonundayım ve durun diyebiliyorum sadece.
Yalvarırım... Durun!
Durdurun!
Etiketler: barış, Faris KARAHAN, kürdistan, kürt, mayın, mektup, yılmaz erdoğan
25 Ağustos 2008 Pazartesi
asık olma ustune yazıcagım konu ne kadar yerınde olur bılemıyorum ama sıddetle dusundugum gundemımı paylasmadan edemıyceım ; ınsanların bır bırlerını begenme yada cınsel arzularının ne denlı neye baglı oldukları uzun zamandır kendı cınsel kımlıgımı bulmam dan bu yana kafamı kurcalamıstır kavramlarla sınırlı tutugumuz begenı sınfları gıbı kadın erkek homoseksuel yada heteroseksuel olma hallerının ne ya baglı oldugu yada kavram sınırlarını hıc goremedım bu benım sınıflandıramadıgım yada sınıflandırmak ıstemedıgım bı durum mu yoksa zaten bu durum belırsız mı bılemıyorum yolda gordugum ve cınsel olarak arzuladıgım kısının cınsel kımlıgı neye baglı bı sekılde degısır bunu goremıyorum
evet sıfat olarak erkeklerden hoslanan bırıyım ama bunun la bırlıkte arzuladıgım kısının vajınası olması halınde bu kavram tamamen degısır mı escınsel olma kavramı yada genel olarak kavramların bızı hapsettıgı bı hapısaneyı olusturur mu ?? kadın cekıcılıgının baglı bulundugu ogeler gogus dudak yada poposu mudur kadının erkek ıcın se kasları kılları yada cenesı mıdır ?? bu baglamda cınsel yonelım konusunda guncel olarak erkek yada kadını yada dıger kavramları tam anlamıyla belırlıyen bı sınırın arayısı ıcınde yazıyorum bır ıhtımal kafamdakı kalıpları kı yok ettıgımı dusunmuyorum hıc bırını yok etmeseydım daha basıt ve daha anlasılır mı olurdu penıs ı olanlar ve olmıyanlar olarak ayırsaydım dunyayı kendımı dıslamıs mı yoksa daha mı dahıl olurdum bu kadar "erkek" gıbı gorunen "kadınların" "kadın" gıbı gorunen "erkeklerın" oldugu dunyada bole bı dusunce sıstemı ne kadar guncel fazla soru sordugumun farkında olarak ıcımdekı bu durumu paylasmak tı maksadım belırsız dııl aksıne bı yelerde olan sabıt fıkrım leyım bu yazıda da
ortaya bı kılcık atıp rahatsız etmek dııl amacım bu blogta kullanılan bu kadar kavramın sınırları kaba taslak olarak herkesce kabul gormus oldugu ıcın kullanılanlrın aslında hangı sınırlar ıcınde elımı bagladıgını dusunuyorum elkıde cok perspektıflı olmaya calısan ego masturbasyonlarından bırı bu yazıda fakat asıl fıkrım henuz kafamdakı kvramların sınırını bulmus dıılım ve bu belırsızlık halı benım mutlu edıyo ıfadelerı dıgdıramadıgım kelımlerın olma halı... herkesın bu yazıya ozellıkle asık olmak eylemınden sora cok bulut ustu bı cevap verıcegını ongorerek cınsel arzu merkezlı tepkılerını beklıyorum...(daha arınık duygulardan )
18 Ağustos 2008 Pazartesi
aşık olmak guzel bişidir değil mi? Bi de küçük kız cocukları vardır, ya da evde kalmış (!) kadınlar.. genç kızlar.. onlar hiç buyup genc kadına donusemezler.. bu ınsanlar bir film izler, bir şarkı dinler, bir dizi izler, tak! aşık olur. Ordaki esas oglana, ya da herhangi yakışıklı birine. aslında sunu anlıyorum galiba, bu ne kadar garipse, yolda yuyurken karşıdan gelen adama asık olmak da- tak! diye bi o kadar gariptir aslında. Rüyalarında görürsün, gözünü kapar düşünürsün, erkekler de yapıyor mu bunu merak edıyorum aslında. bi konuşsan hiç istemiyceksin aslında. veya hep kafandaki adama donusturmeye calışcaksın onu. belkı cok aptal, belki obsesif, cok pis, veya cok temiz. belki da manyağın teki. ama kafandaki oyle mi.. o şahane, mukemmel yaratık. yolda yuyurken asık oldugum adamla asla tanısmk ıstemem. cunku tanısmıslıgım var. takılmışlıgım var, o kadar garıp kı, onun dısında ama ona benzeyen herkesten hoşlanıyorum. hatta yakın zamanda tv dizisindeki bi adama aşık olmuşluğum da var. dun gece ruyamda bile gormuslugum var :) bu nasıl bişidir, beyin nasıl işler? hormonal durumla ne kadar alakalıdır? beyın gercek hayatında yapamadıgını kendisi uydurmak ıcın uygun adam mı arar? nedır bu nasıl bısıdır?
ben 22 yasındayım artık, bı dızı ızledım, adam cok guzel, o bahsettıgım cocuga da cok benzıyo, ya da ben benzetıyorum, o dızıyı 3 kere ızledım. bır sezon zaten. o sezon 3 kere ızlendı. bu tekrar mı benı boyle yaptı acaba? resmen adamın hayatımın bı parcası gıbı oldu. aleex aleex dıye dolaşıyorum, olmaz ki yahu. napıyorum ben dıyorum, ruyamda gorıyım dıye sureklı uyuyorum.
ama soyle bısı var, bakın.. en onemlısı fazla işsiz gucsuz olmamak lazım. bu kesın zıra aylardır evde oturmaktan ne yapsam bılemıyorum. galıba bır onemlısı daha da hep etrafta bırılerı bulunmalı :)
ama buna cok fena taktım bu aralar araştırıp, ulucam neden kaynaklıyo, yazıcam da buraya. burdakı erkekler bana ne kadar kıl olsalar da :)
Etiketler: alex oloughlin, aşk, moonlight, platonik aşk
9 Ağustos 2008 Cumartesi
fransiz le monde gazetesinde yayimlanan bu yaziyi paylasmak istedim hayli ilginc ve kismen objektif
Ucuncu Dunya Savasi, Turkiye'den cikabilir...Turkiye, son ve buyuk bir hesaplasmaya dogru gidiyor. Bu ulke korkuldugu gibi irka ya da dine dayali bir bolunme yasamadi.Daha korkunc ve daha temel bir bolunmeyle sakatlandi. Cumhuriyet boyunca suren 'kulturel bolunme' artikiyice keskinlesti. Simdi bir yanda, ayakkabilarini sokak kapisinin onunde cikaran, kadinlarinin basini orttugu,erkeklerinin sokaga pijamayla da cikabildigi, erkek cocuklarinin kahveye gittigi,kizlarinin tam bir baski altinda yasadigi, turkuyle arabesk arasi bir muzikten hoslanan,belki de hic kitap okumamis, hic dansetmemis, hic kari koca birlikte lokantaya gitmemis,hic tiyatro seyretmemis, evlerinde floresan lamba yakan, iyi egitim alamamis,dini inanclari kuvvetli kalabalik bir kitle var. Diger yanda ise kiz lisesiyle Robert Kolej yelpazesinde egitim gormus, bir dugun salonunda ya da kolej partisinde dansetmis, sinemaya giden,cok fazla olmasa da kitap okumus, muzik zevki pop sarkilarla klasik muzik arasinda dolasan,evi nispeten daha zevkli dosenmis, kizlarin flortune izin verilmese bile goz yumulan,Allah'a inanan ama ibadete pek aldirmayan, kadinlarinin basini ortmedigi, Sarabin kalitesinden pek anlamasa da kadin erkek bir arada gidilen bir gezmede icki de icmis, gazetelere bakan, magazin haberlerini izleyen, kendini birinci gruba kiyasla cok gelismis hisseden, entelektuel duzeyi cok yuksek olmasa da okumus yazmis,Bati standartlarina yakin bir grup var. Bu iki grubun yasam tarzi birbirinden kopuk. Onlari, Bati'daki siniflar arasinda ortak bir zevk yaratan kilise muzigi, dini resimler, Incil'in sinemalara bile yansimis hikayeleri gibi birlestirecek kulturel bir zemin yok. Hayatlari, zevkleri, inanislari birbirinden farkli. Hatta birbirine dusmanca. Birinci grup Cumhuriyet boyunca horlanmis, asagilanmis, itilip kakilmis. Simdi bu grup siyasal olarak orgutlendi. Kalabaliklar. Ve her secimi kazanacak siyasi bir gucleri var artik. Ikinci grup ise azinlikta. Ve artik bir daha secim kazanma ihtimalleri yok. Bu noktada da tarihi bir paradoks ortaya cikiyor. Daha Batili olan 'ikinci grup', Bati'nin siyasi degerlerini kabul ederse bir daha asla iktidari elegeciremeyecegini bildigi icin Bati'ya ve Bati'nindemokratik degerlerine dusman oluyor. Yasam tarzi olarak Bati'ya dusman olan kesim ise iktidari ancak Bati'nin kriterlerini kabul ederek elegecirebilecegini bildigi icin Bati'yla iliskilerigelistirmek ve demokrasiyi kabullenmek istiyor. Bu kulturel parcalanmada 'ordu' onemli bir role sahip. Eger, birinci grubu desteklerse ve Bati'nindemokrasisi burada kabul gorurse, ordu da iktidarinikaybedecek. Aslinda birinci grubun cocuklarindan olusan ordu, kendi iktidarini surdurebilmek icin, kendisine benzemeyen ikinci grupla isbirligi yapiyor. Biranlamda kendi koklerine ihanet ediyor. Bu iki grup siyasi iktidar icin son kez carpismakuzere hareketlenmis gozukuyorlar. Birinci grup ekonomik olarak da guclu artik, Anadolu'da uretim yapiyor, 'devletle' arasi iyiolmadigi icin malini dis dunyaya satiyor. Parakazaniyor. Siyasi orgutunu destekliyor. Ikinci grup parasal guc olarak da kuvvetli degil. Dis dunyayla is yapan, disardan borclanan buyuk burjuvazi, Turkiye'nin ancak demokrasiylenormallesebilecegine inanan entelektuel kesim,devletin yapisinin degismesi ve dunyayla butunlesmesigerektigini dusunen bir grup burokrat, birinci grubun destekcileri. Yargi, ordu, burokrasinin onemli bir kismi ikincigrubun arkasinda. Ikinci grup, siyasetle, demokrasiyle iktidari elindetutmasinin mumkun olmadigini kavradigindan simdisiyaset ve demokrasi disinda bir cozumun pesinde. Cumhurbaskani secimi kavganin keskinligini ve ikitarafin niyetlerini acikca ortaya koydu. Ordu destekli ikinci grup artik secim de istemiyor. Ve darbe soylentileri gittikce artiyor. Cuntalardan soz ediliyor. Peki, darbe olursa ne olur? Yasam tarzi Bati'ya daha yakin olan grup orduylabirlikte iktidara gelir ve Bati'nin desteginikaybeder. Avrupa buna kesinlikle karsi cikar. Amerika her zamanki pragmatizmiyle, Kuzey Irak ve Ortadogu politikalarini desteklemesi karsiligindadarbeyi kabullenebilir aslinda. Ama Amerika'nin onundede ciddi bir engel var. 'Demokrasi getirecegim' diyeIrak'i isgal eden bir ulke, dunyaya ve kendi kamuoyuna Turkiye'deki 'darbeyi' niye desteklediginiaciklayamaz. Ve Irak faciasindan sonra ikinci bir'zorlamayi' gerceklestirecek gucu yok. Istese deistemese de darbeye karsi cikacak. Silahini ve parasini Bati'dan alan bir ordu ve ulke, Bati'dan koptugunda ne yapacak? Sanirim uzun zamandir bunu dusunuyorlar ve korkarimbunun cevabini buldular. Turkiye'de darbe olursa, tarihte bugune kadar hic gerceklesmemis yeni bir olusumla karsilasacak dunya. Turkiye, olasi bir darbeden sonra, Rusya ve Iran'laortaklik kurmak isteyecek. Silahi, enerjiyi ve parayi bu iki ulkeden alacak. Rusya'yla Iran'in elindeki dogal gaz, petrol ve nukleer guc, Turkiye'yi bir sureligine de olsa ayakta tutmaya yeter. Ama Rusya, Turkiye, Iran bloku dunyanin butundengelerini degistirir. Ortadogu'nun kontrolunu tumuyle ele gecirir. Avrupa'yi kucuk kitasina hapseder. Kafkaslar'i, Afganistan'i, Pakistan'i kendi gucune katar. Musluman dunyayla yakin bir iliski kurar. Petrol kaynaklarina egemen olur. Cin'le isbirligi yapabilir. Bu gelisme, Avrupa, Amerika ve biraz da Japonya'danolusan 'Bati'nin dunyadaki etkinligini inanilmaz bir bicimde azaltir. Yeni blok asker, enerji ve para acisindan cokguclenir. Boylece, Turkiye'deki catlama dunyada buyuk bircatlamaya yol acar. Eger Ucuncu Dunya Savasi cikacaksa, sanirim, bucatlamadan cikar. 'Asla boyle bir sey olmaz' diyebilirsiniz. .. Niyeolmayacagina dair elinizde cok kuvvetli veriler varsa,soyleyin. Ama, ya olursa... Ki bana cok mumkun geliyor. O zaman ne yapacaksiniz? Bugun Turkiye'de kamplasan ve bolunen insanlarin da... Turkiye'yi Avrupa disina itmeye calisan, eski birimparatorluk olmanin bir yaniyla cok gorkemli, biryaniyla cok zayif mirasina sahip olan bir ulkeye kustahca davranan, isbirligi yerine 'basogretmenlik' yapmaya kalkan Avrupa'nin da... Turkiye politikasinda 'ikili' oynayip, kurnazlikettigini sanan Amerika'nin da... Bu senaryoyu bir dusunmesini isterim dogrusu. Turkiye'de yaklastigi gorulen kanli bir catismanin butun dunyayi yakmasi sandiginiz kadar uzak birihtimal degil. Hic unutmayin ki ilk dunya savasi tek bir tabancaninpatlamasiyla baslamisti.
Etiketler: 3.dünya savası, avrupa, cumhuriyetçi, dinci, laik, le monde, Türkiye, üçüncü dünya savaşı
Etiketler: bağımsız film, eşitlik, hollywood, hümanist, ırkçı, kültürel çatışma, sinema, türk sineması
3 Ağustos 2008 Pazar
Bilmem hiç second life oynamıslıgınız var mıdır ama ben ilk keşefettıgımd baya bır heyecanlanmıstım. aslında buna "oynamak" denemez, second life "yaşamışlık" denebılır daha cok. bu nacizane oyun ınternet dunyasına gırelı epey oldu aslında, ben ıkı sene once kadar kesfetmıs olsam da aslında turkıye de cok yaygın ullanılan bır uygulama olmasa da google da bu ıse "lively" adıyla el atmış, secondlife benzerı bır oyun yaratmış. henuz denemedım fakat tahmın edebıldıgım kadarıyla secondlıfedan daha kısır bır uygulama olacak fakat daha yaygın kullanıma sahıp olacaktır zıra google ın pazar kapasıtesını goz onunde bulundurursak ve bır ıkı de haber bakarsak bunun neredeyse yenı bır feysbuk furyası yaratacagını dusunebılırız.
secondlıfe temel olarak -gercı ortalarda gezınen dedıkodulardan da olabılır- evden dısarı cıkamayan - felclı vs. insanar ıcın yaratılmıs bır platform. fakat ınternetın bu kadar gelısmesi, ınsanların soyallesme karşıtı tavırları sonucunda hıc evden cıkmadan bu platform uzerınden denıze gırebılır, uçabılır, bin tane pozısyonda sevişebilir, sevgılı edınıp cesit cesit kıyafete sahıpolabılır, tipinizi sureklı degıstırebılır, erotık konusmalar yapabılır, para kazanabılır, bu parayı gercek dolarcıklara donusturebılır gerçek(!) bır platform kadar zevk alabılırsınız neredeyse. hatta ben secondlıfe ıcın -ve sadce onun ıcın- cesıtlı aparatlar pıyasaya surulebılecegını dusunmustum. koku için, dokunmak iin vs. cunku secondlıfe bunun gercekleşebılmesı ıcın doğru yer olabılır, bu tarz gelısmelerı rahatlıkla sındırebılırdı. mesela ortalarda gezınen pahalı eskortlardan bırı olmak ıstedım hep orda :)
livelynin bunu basarabılecegını sanmıyorum. dedıgım gıbı daha cok reklam ve pazar kapasıtesıyle tek yapacagı daha fazla kullanıcıya ulaşmak olacak, daha fazla nıtelıksız kullanıcı da bellı kısıtlamaarı getırecektır.
herneyse.. "aparat" fikri her zaman ılgınc geldı bana, her zaman heycanla piyasaya cıkmaarını bekledım- ta ki gecenlerde usb'li vibratörlerin çıktıgını öğrenene kadar. şimdi ben buna bi anlam yukleyemedım hala, yanı o usb şarj mı edıyo? yoksa o usbyı calıstıran programlar mı var? nasıl yani? ilginç. yakında kokulu web siteleri de beklıyorum.. yanı usblı vıbratorden sonra mantıgı cok da zor olmasa gerek gercı aynı tatmını saglamaz tabi :D
Etiketler: google liveley, liveley, second life, simülasyon, teknoloji, usb, vibratör