26 Ağustos 2008 Salı
yılmaz erdoğan, hürriyet gazetesine demiş bunu; güvercinin kanadına bir mektup yazdım.. evet bir mektup yazmış, adına mektup koymuş, sevgisini , kardeşliğini, halkınınkini, halkımınkini, diğerlerininkileri de koymuş içine. ölüm demiş, mayın demiş, asker demş, kürt demiş.
milliyetçilik garip şey kardeşim. içten bişi, içerden gelen, doğal, aslında o kadar da yapay ki.. hele de ınsanlıgın tek soydan oldugunu dusunen ınsanlardan cıkmıyor mu bu fıkirler, hayretler ıcınde bırakıyor beni.
iki taraf da insanlık diyor, her taraf insanlık dıyor.. canını acıtıyor insanın, ne desen bilemiyorusun. onların da ölüyor çocukları, o kadar basit bişi uğruna ki hepsi. o içgüdüsel maymun kavgaları. burası benim çöplüğüm davası. insan insandan bu kadar rahat ve cabucak vazgecebılıyor, küçücük çocuklardan, ölmeyi bekleyen yaşlı kadınlardan, adamlardan. kediden köpekten vazgecemıyoruz yeri geldıgınde, ama pardon, en iyi kürt ölü kürttür değil mi. bi de şu versiyonu var işin, en iyi türk ölü türktür.
ne farkı var? ne farkınız var? ne için? hepimiz birdik, sonra bi kısmımız bı kısmımıza vermedı elındekılerı, onlar da haklarını aradılar, artık gerı donusu yok. ne yapmak lazım? kelle hesabı yapmaktan baska bısıler yapmalı. ne yapmalı? vatanı milleti bu kez nasıl kurtaracağız bakalım? türk milletini, türk vatandaşı anlamına gelen turk mılletını, mustafa kemalın mılletım dedıgı mılletı, hepimizi, türkü, kürdü, çeçeni, romeni, hepimizi, hepinizi.
anlıyorum, anlamazdan geliyorum. anlamsız gelıyor anladıklarım. ama tabi, siz karar verin.
bir mail aldım bugun, bunun üzerina yazıyorum, içimde tutamıyorum, tutmuyorum. Dışardan bakmayacağım bu sefer. nefretini mailimle saçan sayın Doç.Dr.Faris KARAHAN tavsiye veriyor erdogana, kürt milliyetcisiyim de kurtul, delikanlı ol!
Bakın bakalım, hangi milliyetçilik var elimizde?
----------
Bu bir mektup. Kuş, güvercin kanadına yazıldı.Kimin vicdanına konarsa o okusun diye.Ölüm üzerine...
Mayın üzerine...
Kürt meselesi... Türk meselesi üzerine.
Güzel kelimeler... Ve çirkin kelimeler üzerine.
Ölüme doğru yapılan bu korkusuz koşudan korkuyorum. Mayınlarla parçalanan kardeş cesetleri odamda, yanıbaşımda duruyorlar.
Yazdığım her kelimeye daha bir dikkatle bakıyorlar.
Onlar dün parçalandılar.
Yazıklar olsun diye başlıyor aklıma gelen her cümle şimdi.
Yazıklar oluyor zira, insanın biriktirdiği en güzel şeylere.
Yazıklar oluyor, bir çocuğun Kürtçe, Türkçe veya her ne hal ve her ne dilde ise gülümsemesine...
HER SİLAH ÖLDÜRÜR AMA MAYINDAN KAHPESİ YOKTUR
Sevgiliye hediye almaya, pazar alışverişine çıkmaya, bir bebek sahibi olmaya, sigarayı bırakmaya, piknik yapmaya, bir insanı her şeyden çok sevmeye.... Yazıklar oluyor...
Yazıklar oluyor hayatın bizzat kendisine.
Yapmayın!
Mayınlar döşemeyin geleceğinizin güzergáhına.
Bu kalleşin ne zaman patlayacağı belli olmaz.
Bazen yıllar sonra, bir küçük kız çocuğu çiçek toplarken denk gelir, bazen yirmi yaşındayken ve daha önce hiç görmediğin bir yerde, daha önce hiç tanımadığın insanların arasında hem anayasal hem siyasal hem mukaddes bir yolculuk sırasında....
İnsanoğlu her melaneti icat etti; ama mayından kahpesi yoktur.
Her silah öldürebilir, her zaman öldürme potansiyeli taşır; ama mayın MUTLAKA ÖLDÜRÜR.
Mayın ıskalamaz! O birini mutlaka öldürür!
Uğursuz bir pusuya yatar ve patlayana kadar, bir can üstüne basana kadar bekler.
İnsanın icat ettiği EN ÇİRKİN şey silahtır.
Ve silahların EN ÇİRKİNİ MAYINDIR!
Sebebini unuttum kavganın ve umurumda da değil siyasi tartışmalar. Bir tek şey için dua ediyorum her gece, her gündüz: Kimse genç ölmesin dağlarımızda.
EN GÜZEL KELİME ’BARIŞ’ ARTIK SOYTARI KELİME
Silahlar susmadan sebebi konuşmaya imkán da yok lüzum da.
Aklın sesi, akılsızlık susmadıkça duyulmuyor.
Ve o zaman akla sadece DURUN demek geliyor.
Hemen şimdi DURUN!
Hiçbir haber geçmiyor ajanslar artık, ölümsüz.
İçinde acı olmayan gecemiz yok..
Ne oldu diyorum yine, kim hangi korkunun, hangi uğursuz hesabın peşinde diye...
Barış artık soytarı bir kelime...
Her ağızda var; ama hiçbir yerde yok.
Nerede bu barış?
O, insanın icat ettiği EN GÜZEL kelime.
Ama kelimelerle ne isterseniz onu yaparsınız.
Barış dersiniz; ama savaş manasınadır. Hatta bütün savaşlar barış için yapılır. Ve herkes adil bir barış için savaşır. Ve akıl der ki, aslında savaşmıyorsanız barışmaya başlamışsınız demektir.
Bir barış için yapılması gereken ilk ve belki de tek şey savaşmamaktır.
Silahlar patlamaya başlamışsa orada insanın bulduğu güzel kelimeler orayı terk eder.
SEVDADAN GAYRISINA AĞIDIMIZ OLMASIN
Kelimeler de ölür bazen... Ve kelime cesetleriyle yaşanmaya başlar hayat.
O kelimelerin, o cesetlerin... Nece olduğu, yani bu ölülerin ölürken son nefeslerinde hangi dilde konuştukları artık akılsızlığın gölgesinde soğuyan HAYATIN, YAŞAMANIN ta kendisidir.
Ölen yirmisindedir.
Artık, ardından söylenen ağıtlar kalır.
Ve Anadolu’da ağıt sıkıntısı yoktur.
Kürtçe’de de, Türkçe’de de binlerce ağıt vardır.
Hatta aynı ağıtın hem Kürtçe’si hem Türkçe’si vardır.
Yürek yakmak iyi bir işse, ikisi de eşit derecede yürek yakmaktadır.
Ama yüreğimizde artık dağlanacak yer kalmamıştır.
Sevdadan gayrısına ağıdımız olmasın artık.
Şimdi hepinizin huzurunda yalvarmak istiyorum.
Gördüm anladım, yapacak hiçbir şey kalmadıysa yalvarıyorum işte.
Kendimi küçük düşürmek istiyorum.
Taviz vermek istiyorum.
Kimin elinde bu kanı durduracak bir güç varsa, ister şeytana tapsın ister puta, ister bir tek Allah’a...
DİZLERİMİN ÜSTÜNE ÇÖKTÜM YALVARIYORUM
Kimin dudaklarının ucundaysa bunca gencecik hayat, ben ona yalvarmak istiyorum.
Ne olur? Bu işi durdur.
Ben siyaset miyasetten bahsetmiyorum. Dizlerimin üstüne çöktüm, "Bu genç ölümleri durdur" diyorum.
Kimse ateş etmesin kimseye.
Hiçbir gerekçeyle.
Hatta kendini savunmak için bile...
Çünkü savunmaya başlayana kadar masumsun ve masum güzel bir kelime, masum kal...
Kim hangi mayının yerini biliyorsa yalvarırım söylesin.
Bir káğıda yazsın, bir şişeye koysun, suya salsın söylesin.
Kim hangi mayının yerini biliyorsa, kimin gücü yetiyorsa olası ölümlere engel olmaya, ona yalvarıyorum işte.
İster şeytana tapsın ister puta, ister oralı olsun ister bizim buralı. Gücü yetiyorsa eğer durdursun bu işi.
Ben, bir yurttaş, bir insan olarak kendimi küçük düşürüyorum.
İşte açık açık yalvarıyorum, durdursun durdurmaya gücü yeten.
Süresiz ve sonsuza kadar.
Yalvarıyorum.
Dizlerimin üstüne de çöktüm ve ağlıyorum işte.
YAZGI BİRİNİ KIŞLAYA BİRİNİ DAĞLARA GÖTÜRMÜŞ
Sonra sabahlara kadar tartışalım.
Ama şimdi durdur. Yalvarırım.
Gençler, çocuklar ölüyor, hepsi kardeş, hepsinde aynı muska, aynı yazgı, aynı televizyon, aynı futbol, aynı hayat...
Hepsinin gerisinde dualara bürünmüş paramparça bir sevdalı.
Hepsi genç, hepsi güzel... Hepsi Türk, Hepsi Kürt... Gençler... Yazgının biri kışlaya, diğeri dağlara götürmüş...
Kürtçe’de "cehel" derler.
Kulağa cahil gibi gelir; ama "henüz bilmez" manasındadır, henüz yolun başında manasında...
Yalvarırım ne olacak...
Benden ne eksiltecekse bu yakarış eksiltsin, maksat hayat çoğalsın bu dünya cennetinde.
Bir yangında hep güzel kelimeler yanarken, çirkinleri hayatta kalır...
Kınamak, sövmek, hangi haklı gerekçeyle olursa olsun yangına körükle gitmek.
Ben kimseyi kınamıyorum, ben kimseye sövmüyorum, ben bu işin tamamını SEVMİYORUM.
Kurtulalım istiyorum bu vebadan.
Kimseyi haklı bulmuyorum, kimseyi haksız bulmuyorum.
Küstüm.
’MIRIN’ DENİR KÜRTÇE’DE ’ÖLÜM’DÜR TÜRKÇE’DE
Konuşmuyorum bu konuyu...
Silahlar susana kadar "SİLAHLAR SUSSUN"dan başka konu konuşmak istemiyorum... İstemiyoruz.
Ölmenin, öldürmenin hiçbir türünü, çeşidini sevmiyorum.
Ben genç bir hayat kurtulsun istiyorum her tür kavgadan.
Hatta kavgayı öven şiirlerden bile uzak dursun istiyorum.
Her çocuk çirkin kelimelerden uzakta yaşasın istiyorum.
Eğer o kelime çirkinse, çirkinin hizmetindeyse, Kürtçe söylemişin, Türkçe söylemişin çıfayda...
Hiçbir dil çirkin bir kelimeyi güzelleştiremez.
Ölüm her dilde çirkin bir kelimedir.
"Mırın" denir Kürtçe’de.
Anadolu’da konuşulan bütün dillerde karşılığı vardır.
Bunların içinde resmi olan "ölüm"dür. Türkçe’dir.
Ve ölüm kelimesi, resmi ya da gayri resmi her dilde eşit derecede çirkindir.
"Yaşam"a gelince....
Kelimelerin en şahanelerinden.
İçi açık açık ve kelimenin her manasıyla "hayat" doludur...
Ve hayat, varlığından emin olduğumuz tek şeydir...
DİL, BİR OLUŞLAR ZİNCİRİNİN SONUCUDUR
Kürtçe’de "jiyan" denir.
Yaşam, her dildeki en güzel kelimedir.
Belki bir tek rakibi vardır, o da "aşk"tır elbette.
Aşk...
Kürtçe’de "evin" denir.
Bu kelimelerin içinde resmi olan "aşk"tır; ama aşk kelimesi her dilde eşit derecede güzeldir.
Anadolu’da en az iki kişinin birbiriyle konuşup anlaştığı bir dil varsa ben onu bile öğrenmek istiyorum.
Sadece iki kişi bir dil icat etsin, ben çok merak ederim onu.
Çünkü bu iş öyle kolay değildir.
Dil yani lenguiç, çok geniş ve karmaşık bir sesler organizasyonudur.
Ve bir dilin oluşması, hiç kimsenin tasarlamasına imkán bulunmayan ve yüzyıllar boyu süren bir olaylar, oluşlar zincirinin sonucudur.
Bazı insanlar başka seslerle, bazıları başka seslerle anlaşırlar...
O sesler onların bünyelerinden, yani hayatlarının, kuşaklar boyu yaşamışlıklarının içinden süzülerek akar.
Sonuç her zaman mükemmeldir.
Çünkü bir dilin yapımında milyon, milyar insanın katkısı vardır ve bu katkı o insanlar yaşadıkça devam eder.
’ACI’NIN YANINA ’ŞİFA’ ’İNTİKAM’A ’BAĞIŞLAMA’
İşte bu yüzden bütün diller, insanoğlunun en büyük, en mucizevi eserleridirler.
Ve dil akışkan bir şey, düpedüz bir nehirdir.
Bünyesine uyan her su içine akar.
Her dilde başka dilden göçmen kelimeler vardır.
Onlar o dilin yurttaşı olurlar sonra.
Buna bazısı yozlaşma der; ama "yozlaşma" zaten çirkin bir kelimedir.
Güzel dil ya da çirkin dil diye bir şey yoktur.
Hepsi şaşılası bir kolektif çabanın ürünü, birer insan harikasıdır.
Güzel kelimeler vardır, çirkin kelimeler vardır.
Ve bunlar bütün dillere eşit sayıda yayılmıştır.
Her çirkin kelimenin yanına bir tane iyisini eş edeceğiz.
"Acı"nın yanına "şifa", "zor"un yanına "çaba", "intikam"ın yanına "bağışlama"....
"Ölüm"ün yanına "hayat"!
Sivil olan, sivil hakların geliştirilmesini isteyen bir yurttaş, silaha hiçbir zaman elini sürmemelidir.
Haklılığını sivilliğinden alan kişi sivillikten vazgeçerse haklı olmaktan da vazgeçer...
RESMİ OLANI TÜRKÇE’DİR AMA HEPSİ ÖZGÜRDÜR
Artık sivil de değildir haklı da.
Bir dilde manası çirkin olan, yani çirkin bir şeye isim veya duruma sıfat olan kelime sayısı artmışsa işte o zaman o dil, evet "yozlaşıyor" demektir.
Dil yani lenguiç, iyi kullanılmazsa tehlikeli olur.
Çünkü dil, her türlü kullanıma müsait mükemmel bir ses organizasyonudur.
İnsanları başkalaştırır.
Ama "başka"dan korkmaya gerek yoktur.
"Başka" güzel bir kelimedir.
Çünkü aslında aynı dili konuşan, konuşmayan herkes "BAŞKA"dır.
Ve başka, başkalık güzeldir.
Başkasının başkalığıyla birleşiriz ve bu birleşme bazen AŞK diye patlar.
Ve aşk nerede olursa olsun kendisi dışındaki her şeyi önemsizleştirir.
Biz kendi bahçemizdeki dillerin hepsini bilek, öğrenek, bir de üstüne İngilizce, Fransızca filan çakıp dünyanın karşısına çıkak.
Diyek ki bizim bahçede insanoğlunun şu kadar senede imal ve muhafaza ettiği diller, hazineler var!
Süryanice var, Keldanice var, daha araştırsak bulacaklarımız var...
Bunların içinde resmi olanı Türkçe’dir.
Ama hepsi Türkçe kadar özgürdür diyelim.
KÜRTÇE’Yİ CENDEREDEN TÜRKÇE KURTARACAKTIR
(Hem belki diğer dişlerini de yaptırmasına yardım edebiliriz şu tek dişli, tek taşlı medeniyetin.... "BİZ"i düzeltirsek herkesi düzeltiriz.)
Hepimizin eşit derecede duyacağı bir gururla dünyaya diyelim ki:
Bizzat Türkçe’nin kendisi diğer dillerimizin güvencesidir.
Çünkü onları özgürleştiren şeyler Türkçe yazılacaktır.
Türkçe bizim ortak dilimizdir ve ortak kimliğimizi oluşturur.
Ve Türkçe, güzel kelimeleriyle her şeyi iyileştirebilir.
Kürtçe’yi bu cendereden çıkarabilir.
Alır bu Mezopotamyalı kardeşini, önce yaralarını iyileştirir.
Onu özgürleştirir...
Kürtçe’yi, korku salan, öfke çağrıştıran bir meselenin parçası olmaktan, bu hiç hak etmediği yankısından Türkçe kurtaracaktır.
Çünkü DİL güncel bir mesele değildir.
Güncel bir kavganın konusu olması, hiç hak etmediğimiz bir trajedidir.
Ve kavga da (ki Kürtçe şer denir), trajedi de (ki ona Kürtçe’de de trajedi denir) çirkin kelimelerdir.
Elbette bütün kelimelerle ilgili kullandığım "güzel" ve "çirkin" kelimeleri tırnak içindedir.
Bazı tırnak kalın, bazısı incedir; ama hepsi tırnak içindedir.
Çünkü asıl güzel olması gereken, kelimelere yön veren mekanizmadır ve bildiğim kadarıyla ona da akıl denir.
TAKATİMİN SONUNDAYIM ELİMDE SADE KELİMELER
Akıl dilin patronudur ve hiçbir zaman ve hiçbir koşulda yetkilerini akılsızlığa, öfkeye devretmemelidir.
Bu bir mektup.
Kanamalı bir güvercinin kanadına yazıldı.
Hangi yüreğe konarsa o okusun ve bu ölümcül gidişi durdurmak için yapabileceği bir şey varsa hemen şimdi yapsın diye yazıldı.
Ölüm üzerine...
Mayın üzerine yazıldı.
Kürtçe meselesi, Türkçe meselesi üzerine bir yakarış bu.
Ben... Yani kalemden başka silah, vicdanından başka pusula tanımayan, bilmeyen ben...
Ne elimde dünyayı kurtaracak bir bilgi var, ne düşleri aydınlatacak bir lamba...
Elimde sade kelimeler...
Dizlerimin üstüne çöktüm, ağlıyorum.
Takatimin sonundayım ve durun diyebiliyorum sadece.
Yalvarırım... Durun!
Durdurun!
Etiketler: barış, Faris KARAHAN, kürdistan, kürt, mayın, mektup, yılmaz erdoğan
11 yorum:
millliyetçilik derler kimleri adına ama faşizmdir bence en iyi tanımlayanı ve bu öyle bir şeydir ki insanın gözünü kör eder.Kürdün de faşisti olur türkün de...evet yeri gelir özgürlük için eline silah alırsın boku bokuna ele alınan silahlara benzemez çünkü o. ama bu savaş artık o yoldan çıkalı çok oluyor. özgürleştirmiyor, yerine hayat koymuyor, sadece öldürüyor. elime aynı mail geçti benim de...adını koyamadığım tam bir hipnoz haliyle bodoslamasına yazıyor yazan, körcesine...gözü kan bürümüş insanlardan bahsediyor sözüm ona ama asıl kan içinde boğulan kendisi yazık ki... evet hümanist falan değilim artık. alacak olursam elime bir gün silah 68 lerde ki gibi özgürlüğüm için alırım.ama bitti artık o devirler ki ben nereye gittiği belli olmayan bir dünya düzeni içinde aslında hiç bir şekilde dişine çomak sokulamayacak o çarkın arasında sıkışıp kalmaktan hiç de mutlu değilim...
Ben yine sinir bozucu lafımı tekrarlamak istiyorum. Bu blogda milliyetçilikle ırkçılık karıştırılıyor...Açıkcası faşizmde diyemiyorum çünkü ülkemizde yapılanın ne Mussoli'nin yaptığıyla bir alakası var ne de Hitler'inkiyle...Eğer öyle olsaydı bu sorundan bahsetmezdik emin olun...Sadece bazı kendini bilmezin devlet politikası, devlet koruyuculuğu yapıyoruz adı altında ve malesef kendilerine milliyetçi derler bu insanlar ama anlamından haberleri yoktur, gövde gösterisi yaparlar. Kürtlerin veya diğer milletlerin asimile edilme gibi bir durumları yoktur. Eğer öyle olsaydı bu insanlar büyükşehirlerde yaşayamazlardı. Ki şu da var eğer dağdakilerde aşağı inselerdi onlarda istedikleri gibi yaşayabilirlerdi. Çok zengin insanlar tarafından kandırılıyorlar ve nedense hak tanınmadığını söylüyorlar kendilerine. DİE(Devlet İstatistik Kurumu) verilerini inceleyein ve söyleyin bana acaba hak tanınıyor mu tanınmıyor mu...Çünkü ben burada söyleyince atıyor, tutuyor oluyorum buyrun siz bakın...Çok özür dilerim fakat insanların oturduğu yerden ve bir şey bilmeden ahkam kesmeleri beni öldürüyor. Acaba burada yazı yazanlardan kaçı onlarla birlikte olup onları dinledi, acaba kaçı liderleri hakkında bilgi biliyor, ya da kaçınız neden dağda olduklarından haberdar. Açıklama yapıyorlar, röportaj veriyorlar kaçınız okuyorsunuz... Kaçınız orada yaşayan diğer ırklardan olanları dinledi, kaçınız orada gerçekleşen olaylardan haberdar. Kim ne derse desin bana kalırsa herkes görmek istediği taraftan bakıyor olaya. İlelebet bu sorun ortada kalmayacak elbet bir gün çözülecek fakat bu yüzden kaç insan daha ölecek bilemiyorum...
O kadar fazlalaştık ki şu ufacık Dünya artık bize yetmiyor ve bunun içinde sürekli yer açıyoruz fakat öbür yandandan geri dolduruyoruz...Yeni bir başlangıç yapmamız için çok iyi bir sona ihtiyacımız var ki o da pek uzak değil gibi geliyor bana. Ben hiçbir zaman umudumu kaybetmiyorum insanlar adına ve insanlık adına. O kadar zor şeylerin üstesinden geldik ki bunlar yanında sönük kalıyor.
Naginata için bir şeyler söylemek istiyorum haddime düşmeyerek; çarkların arasına çomak sokmanın bir anlamı olduğunu sanmıyorum(bu işin kolayına kaçmak bana kalırsa) çarkları durdurmak için çarkı çalıştıran makineyi tamamen ortadan kaldırmak ya da çalıştıranı ortadan kaldırmak gerekiyor...Bu zor olanı ve buna dayanmak zor ama eğer buna inanıyorsan yapamaman için bir neden yok...68lerde insanlar okuyordu, araştırıyordu ve kendilerine ait görüş ve bilgileri vardı. Ve en çokta inançları vardı bir şeyleri değiştirebileceklerine dair. Şimdi ise başkaları ne derse o kabul ediliyor, okumuyor kimse doğru dürüst görüşleri var ama içi boş, bilgileri var ama eksik... İnançları yok...Ve malesef sadece kendilerini düşünüyorlar...Herkesin rakip, herkesin düşman, herkesin potansiyel dolandırıcı, herkesin potansiyel hırsız kabul edildiği bir yerde nasıl mutlu olunur ki zaten nasıl ilerleyebiliriz ki...Bence herkes suçu kendinde aramalı başkalarını şuçlamak yerine çünkü bir gün gelecek kendinizden başka suçlayacak kimse kalmayacak...Ve bütün sorunları çözmesi için ne başkalarından medet umalım ne de bir kurtarıcı bekleyelim...Sorunu görüyorsanız ve çözüm üretebiliyorsanız lütfen harekete geçin artık...
En baştan başlayayım cevaplamaya çok basitçe çok açıkça…Nasıl bir asimilasyon inkarıdır bu toptan milletin girdiği ben anlamıyorum.Nasıl yok denebilir hala.Ben Türkçe konuşan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim onu öğrendim.Doğuda sayısı hiç de küçümsenemeyecek kadar çok insan da kürtçeyi öğreniyor onu duymaya başlıyor ilk.Sen de kalkıp diyorsun ki hayır efendim sen türkçe öğreneceksin ve ne mutlu türküm diyene diyeceksin.Unut diyeceksin anandan mama istediği dili.Ben burada kürt milliyetçiliği yapmıyorum.Aynısını Etiyopya da da yapsalar amerikada da yapsalar söylerim.Asimile olmuyor yani öyle mi bu insanlar???Sırf kürt oldukları için fakülte yemekhanesinde ayrı masalara oturmaya zorlanan insanlar işsiz mi kalacaklar ki iş bulmak için başvurmasınlar.Bu istatistikler ne kadar güvenilir???Kim bir şey bilmeden ahkam kesiyor anlamadım.Ama doğru ya ben hala hitlerin kavgamını hitlere yerleştiren bir ülkede yaşıyorum bu okuduklarım ve duyduklarım onun kırıntıları olsa gerek!!!O senin çomak sokmayı anlamsız bulduğun çarklar çok seneler geçmeden elinde parçalanacak!!!Açlıktan susuzluktan ölen insanların elinde kırılalı yüzyıl oluyor artık ben daha ne kadar basite indirgeyebilirim???Ben hala allaha inanmıyorum demeye korkarken bu ülkede ki ciddi linç edilme ihtimalin var o çarka elimi neyime güvenerek atayım.Komik sadece!!!İlerleme nutukları artık sadece o çarkın bizzat yöneticisi olan milliyetçi tayfanın tekeline girdi.Neden?Çünkü ellerinde koskoca bir dünya düzeni ve silahları var,bombaları var,roketleri var… 68 lerde insanların zorla elde ettiği bilgileri şimdi tek tıkla önümüze getiriyoruz biz. Düzen o zaman baş kaldırmaya uygundu.İsyan ettiğinde kaçman gerekirse kaçabilirdin.Şimdi evlerin içini dinliyor bilmem ne ajanları bilmem ne teşkilatları.Kimse bana inan yaparsın nutuğu atmasın.Ben üç insana anlatırım belki derdimi ama anlatırım gerçekten nasıl uyutulduklarını nasıl kandırıldıklarını…Ama benden bu kadar. Yazılarımızın sonunu umuda mı bağlamak lazım her zaman???Ben bağlamam şimdi mesela hatta bundan sonra mutlu sonlara inanmayanlardan bile olabilirim.Sağolun varolun bunu hatırlattığınız için!!!
sonuna kadar lafımı etmeden sabredemedım cenk bey milliyetcilik kavram olarak genel geceri avrupalı algısında da boledır ırkcılık la mıllıyetcılıgın karıstırılmadıgını sıddetle ve sabıt fıkırle savuna bılırım vatansever olmak yada mıllıyetcılıgı karıstırn ataturk un var olan mıllıyetcılıgı kullanma halını farklı bı algıyla yenıden gundemde ustune seker dokup sevıyorus sanırım...
Nagitaya,
Açıkcası hala orayı ziyaret etmediğinizi veya o ırktan başka kişilerle görüşmediğinizi düşünüyorum. Açıkcası dil konusuna gelirsem ise hiçbirinin dili kaybolmuyor, siz gerçekten onlarla yaşamadığınız için bunları bilmemeniz normal. Araplarda var bu ülkede yaşayan onlarda da durum aynı. Ayrıca resmi dilin zorunluluğu vardır. Birçok şeyde gereklidir. Elbette sizin dünyanızda bir gereği olmayabilir buna bir şey diyemem kendinize göre bunada çözüm bulmuş olabilirsiniz madem buldunuz gerçekleştirin...Kafanızda kaldıkça sizden başkası bulamayacak gibi ve malesef sizde bu düzen içinde kalacaksınız. Kürt milliyetçiliğinden bahsetmedim ben bu arada düşünmedim hatta hiç bunu. Yaşadığımız yerin kurallarına uymamız gerekiyor. Kimbilir hangi coğrafi bölgenin hangi yerinde yaşıyorsunuz...Allah'a inanmayacağınızı söylediğinizde sizi linç ediyorlar. Açıkcası İstanbulda bunu Fatihte söyleyin linç olursunuz fakat Nişantaşında kimsenin sizi sallayacağını sanmıyorum. Bölgelere göre durumlar ve şartlar değişiyor onun için bilmediğiniz bir bölge hakkında yorum yapmanız oldukça tehlikeli. Fakülte yemekhanelerinde ise yanlarına oturunuz sizide mi almıyorlar? Yoksa millet ne der korkusu mu var? Acaba onlar mı soyutluyor kendilerini yoksa sizler mi soyutluyorsunuz...Benim arkadaşlarım arasında kürt olduğu için anlayamıyorum tam olarak sizi üzgünüm. İstatistik kurumuna ise güvenmemeniz devlete güvenmemeniz anlamına gelir. Devlete güvenmiyorsanız zaten herhangi bir şey söyleme ihtiyacı duymuyorum. Vatandaşı olduğunuz ülkede her şeye hakkınız varken siz onları tersiyle itiyorsanız başka ne diyebilirim ki. Yaşadığınız ortamdan memnun değilseniz bunu değiştirebilirsiniz sizin ne inancınız var buna ne de yapmaya gönlünüz. Bana kalırsa buna katlanamazsınız bile çünkü malesef rahata alışmışsınız. Ama 68lerden bahsedersiniz neyse... Bir şey bilmeden ahkam kesen siz değildiniz ortaya attım o lafı yalnızca. Hitler konusu apayrı burada bence gereksiz farklı şeylerden bahsediyoruz emin olun. Açlık ve susuzluktan ölen insanlar bastırıldığı için bu durumdalar. Kim ne derse desin herkes boyun eğiyor çünkü karşılarındakileri güçlü sanıyorlar. Halbuki o kadar acizler ki farkında değil kimse. Milliyetçileri gözünüzde büyütüyorsunuz en azından bizim ülkemizdekileri. Ben onlar hakkındada ne kadar bilginiz var onuda bilmiyorum acaba dışarıdan anlatılanları mı biliyorsunuz yoksa tandıklarınız var mı? Kaçabiliyorsan savaş kadarda komik bir şey yok bence. Ölmeyecekseniz neden savaşıyorsunuz gerçekten anlamıyorum. Demek bir şeyleri değiştirmek için canınızı vermezsiniz. Yazık bu ülke toprağında yatanlara kimler için savaşıyorlar...Bundan önce görüş anlatanlara...Deniz GEZMİŞ kaçmak için(kaçacak yeri olduğu için) isyan etti diyeceksiniz neredeyse...Kimse nutuk atmıyor nutuk çok önce atılmış zaten anlayana elbette. Söylenen insanlarıda hiç sevmem kusura bakmayın ama yani aslında kişisel bir garezim yok size sadece bu düşüncelere garezim var. Yazının sonu umut taşıyordu çünkü ben umutluyum sizin kadar karamsar değilim en azından bu konuda. Sadece büyük acılar olacak böyle giderse ama hiçbir zaman böyle kalmaz. Her şey devinim içinde. Sonunda siz mutlu olmayabilirsiniz zaten umudunuz yok ki nasıl olasınız...Açıkcası kim uyutuluyor kim kandırılıyor bilemiyorum bence emin olmadığınız şeyler hakkında başka insanlara tavsiyede bulunmayın çünkü onları uyandırıyorum derken belkide başka şekilde uyutuyorsunuzdur...Kendinizde bu uyanmış hali gerçekleri gören hali nasıl görüyorsunuz bilemiyorum açıkcası bunu yapmak için gerçekten derin bir bilgiye sahip olmanız gerekli ve sanırım siz sahipsiniz bunları yaptığınıza göre...
Bütün anlatmak istediklerimin özeti aslında aşağıda vereceğim internet sayfasında var. Çok fazla söz oldu ve konudanda oldukça saptık gibi...
http://content.hurriyet.com.tr/?path=/gundem/9758262.asp&y=41&mid=9758262
Augustusozan Bey'e,
Açıkcası Avrupai bir görüşe sahip olmuşunuz sanırım Avrupalılaşıyoruz...En çok istediğimiz şey ya bu...Ne mutlu bize...Belkide bütün mesele buradan çıkıyor, diyorum ya sürekli ben anlamıyorum artık karşımdakilerin konuştuğu kavramları. Sanırım ben çok eskide kaldım, doğulu kaldım, saf haldeyim, az yozlaştım. Ya da tam tersi... Benim için ırk ve milliyetçilik aynı anlamları taşımaz hatta derin ayrılıklar vardır. Vatanseverlik ise daha başka bir şey, ortak yanları olabilir ama ben bunun yerine kullanmam örneğin. Sizin çıkarımınızda doğru olabilir genelde en sevdikleri şey ya da en sevdiğimiz...
Resmi dılın zorunlulugu dedıgınız ve benım bu kadar uzun yorumun ıcınde sadece bu lafa takılmam tuhaf yasadıgım ulke v avrupadan ornek vermek ne kadar acı olsada ne kadar hosuma gıtmesene kendımı soradan gormus ukala bı tavır a soksada sunu belırtmelıyım belcıka ulke olarak uc dıl kullanıyo su an komunıkasyonda sorunlar yasansada bu bırılerının bu dılı konusmasını engellemıyo acıkcası vew ben dıyorum kı sızın bu resmı dıl zorunlulugunu yada gereksınımı ney temellı yazdıgınızı ogrenmek ıztıyorum dayandıgınız kavramlar zıyadesıyle milliyetci ustune basarak soluyorum kı mıllıyetcı bu tavır baglı bulundugunuz bilim ekselı yasama da ters dusucektır fazla sert bı uslup kullandıgımın farkındayım ama ne vatansever nede mıllıyetcıyım bu baglamda sızden daha vahım durumdayım sanırım
Dogulu olmak saf kalmak saldırı halınde ıı bı yerden vurulmus darbe gıbı geldı bana uzun zamandır blogta yazan bırı olarak bırbırımızı cok ıı tanımadıgımızı bılerek benım dogu yada kulturel anlamda aclıgımın ne durumda oldugunu anlamanızı beklemıyorum bununla bırlıkte avrupalılasmak kavram olarak ıtıcı gelsede bana ornekledıgım kesımle benı sınıflandırmanız yeterınce rahatsız edıcıı ve samımıyetten uzaktı acıkcası
Resmi dil, ülke içinde yaşayan insanları ortak bir platformda birleştirmeleri için. Ben resmi dilin, herkesin herkesi en iyi şekilde anlamasına yardımcı olduğunu düşünüyorum. Her nasıl İngilizce bir bağlamda dünyayı birleştiriyorsa, resmi dilde o ülkede olan insanları birleştiriyor. Bilmiyorum ama milliyetçi tavır olarak düşündüğünüz şey benim düşündüğüm milliyetçilikle ne kadar alakalı acaba. Bakın tek ırk demiyorum (eğer hala bu anlaşılıyorsa yani sorun olan yer buraysa) sadece ülke sınırlarını sanırım fazlaca kırmızıya boyuyorum belkide rahatsızlığınız bu yüzdendir bilemiyorum onuda tabi ki. Milliyetçi duruşumun bilim hayatımı etkileyeceğini pek düşünmüyorum. Nasıl bir etkisi olabilir ki? Sonuçta bilim insanlık için yapılıyor orada sınırlar yok. Bilim dünyası ile siyasi dünyayı asla birbirine karıştırmam ve asla birbirini içine sokmam çünkü bana kalırsa bu ateşle oynamaktan farksız ve oldukça tehlikeli olur. Açıkcası vatansever ya da milliyetçi olmayışınız benden üstün ya da vahim yapmaz sizi. Farklı pencerelerden bakıyoruz sadece kimi zaman aynı şeyleri görüyoruz kimi zamanda konumumuzdan dolayı farklı şeyler görüyoruz. Şu da unutulmamalıdır ki siz yurtdışındasınız ve benden çok daha fazla kültür görmüşsünüzdür tahmin ediyorum. Bu yüzden sizin dünya görüşünüzle benim oturduğum yerden(yurtdışına şimdiye kadar hiç çıkmadım) edindiğim dünya görüşü heralde kıyaslanamaz. Yetişme tarzı falandı filandı bunları geçiyorum ve aslında bende yurtdışında yaşasaydım belkide sizin gibi düşünebilirdim. Az şey görürseniz saf kalıyorsunuz ve doğulu olmakta hemen hemen az şey görmek demek bizim ülkemiz için. O yüzden bunu kullandım birde sürekli batılı olmalıyız diye bağıranlara bir gönderme yapmak istedim. Okuyan herkes yorum yazmadığı için kimlerin okuduğunu bilemeyiz değil mi... Yani size saldırmak ya da sizi aşağılamak değil amacım, asla böyle bir gaye gütmem. En başta bunun anlamı yok ve nereden bilebilirim ki böyle bir şeyin sizi zedeleyebileceğini. Düşüncesizce davrandıysam kusuruma bakmayın, özür dilerim. Fakat dediğim gibi bilmeden oldu burada herhangi bir kasıt yoktur. Aslında burada yazılanları direkt üstünüze alınmanıza neden olan şey sizin bu kavram olayını pekiştirmeniz oldu. Sadece size değil bu kavramları karıştıran herkese idi görüşüm. Belkide siz böyle düşünmüyorsunuz ve laf yanlışlıkla size geldi. En azından öyle düşündüğünüzü düşündüm. Avrupalılaşmak nedense buralarda fazlaca istenilen bir şey olduğu için ve altında yatanları görmedikleri için bende pek hoşnut olmuyorum. Dediğim gibi bir yanlış anlaşılma söz konusu olmuş, ben tamamiyle kendi üzerinizden yaptınız sandım yorumunuzu. Gerçektende dediğiniz gibi birbirimizi fazla tanımıyoruz o yüzden böyle oluyor. Tekrar özür dilerim. Tamamiyle bir yanlış anlaşılma gerçekleşmiş. Birde hararetlendim galiba, o gün üstüste birkaç olay olmuştu ve sanırım gözlüklerimi çıkartamadım yorumu yazarken. Halbuki hep yapmaya çalışırım...Kusura bakmayınız tekrardan...
birlik dirlik diyelim ortak dil in var olmasini sagliyalilm o zaman bunca yildir sure gelen herseyi butun uygarligi cope atip yenisini yapalim bu heykelin fazlasiyla butunluk sorunu var kir gitsin demektenbi farki yok bunun dil dusunce sistemlerini insa n yapisini ortaya koyan bi olgu bunu yadirgiyamassiniz var olmalari desteklenmeli kesinlikle var olusunuzu tehtit ettigini dusunuyosanizda bu ulkenin kendi kurutusudur
Hala beni anladığınızı sanmıyorum. Ortak dil ve birlik uygarlıkları çöpe atmaz aksine ortaya çıkarır. İletişimden anladığınız şey nedir gerçekten merak ediyorum...Eğer ortak bir dilimiz olmasaydı burada nasıl konuşacaktık ben sizi nasıl anlayacaktım nasıl fikirlerinizi kavrayacaktım nasıl? Ben kimseyi kimseden üstün görmüyorum anlayamadığınız şey bu bana kalırsa. Birliğin ve bütünlüğün neyden meydana geldiğinide kavradığınızı düşünmüyorum bu yazdıklarınızdan sonra. Haddime düşmeyerek size olan tavsiyem yapboz yapmanız... Tehdit edilen şey bu bütünlük ve birlik zaten...Eğer anlaşamazsak bir arayada gelemeyiz...Şu da bir gerçek ki hiç kimse varlıklarını bir tehdit olarak görmüyor sadece bu gösteriliyor. Ne yazık ki hala anlamıyorsunuz ve bana kalırsa bu konuda üzgünüm ama görgünüz çok az...Ya da benim göremediğim şeyler var veya sizin bildiğiniz ama benim bilmediğim şeyler var...
cumlelerin sonun asorgulama eylemleri koymak benimde sikca kendimi aklamak icin basvurdugum kucuk bi kurnazlitir gorumun az oldugu solene bilir falat kurdugunuz cumlelerden yolaciktigimi var sayarsak cok akkasik sayilmassiniz
Öyle bir derdim yok. En sonda da yazdığım gibi benim göremediğim şeyler var olabilir ya da sizin bildiğiniz veya benim bilmediğim şeyler. Oradaki amacım akıcılığı sağlamaktı sanırım çok fazla açıklamaya çalıştığım için cümleler anlamsızlaşıyor bu yüzden kısa kesmeye çalıştım.
Yorum Gönder