2 Aralık 2008 Salı
Etiketler: askerlik, erkek, eşcinsel, gay soldier, sıkıcı kadın
27 Kasım 2008 Perşembe
zamanında tüm -izm'lerden kurtulmayı ogrendik, -izmler mantıklı insanlar için.
efendim, bu cumlenın konuyla ne baglantısı var demeyin, southparktan duymusken yazayım istedim..- izmler ruhumuzda :)
onu bırakın da, son zamanlarda tekrar fotoğraflara bakmaya başladım, malum deviantart :)
muhteşem vücutlar, kılsız adamlar, kadınlar.. kalkık gögüsler, selülitsiz, çatlaksız muhteşem yaratıklar, irice penisler, kaslı vücutlar bık bıkbık...
öyle miyiz arkadaşım? neyrden buluyosunuz bu modelleri? insan neden kendını ucube hıssediyor?
yapılamaz mı? bak ne guzel yapmış adam, "normal" bi kadını almış, güzel bi fotoğraf cekmiş, manidar, başarılı bir iş.
bunun gibi cok var.
aslın sorun şu, biz buna bakarken kendımızı kotu mu hıssedıyoruz?
yani eğer birşeyler yapılıyorsa bunun bır sebebı vardır degıl mı? klasık 0 beden tartışmasına girmeyeceğim luzumsuz bir şekilde, bahsettiğim sey arz-talep meselesının de biraz ötesinde.
o zaman;
o kadar şişman, o kadar tüketici, o kadar vahşi bir topluluk oldu ki insan , o kadar çirkiniz ki karşımızda çirkin görmek istemiyoruz?
o kadar alıştık güzel şeyler görmeye, kendimiz "yaratma"ya, tanrı gibi hissetmeye, ne kadar "inançlı" olsak da, yaratmadan duramıyoruz?
olabilir mi?
görüntüye ben de önem veriyorum o başka:) ben de çirkinim, o da başka, ben de yaratıcıyım.
butun bunlar bir kenara, zayıf kadınların saglıksız atfedıldıgı bır zamanda, sarkık goguslerın şahane kabul edildiği bir toplulukta, şişmanlamak ,goguslerını sarkıtmaya calısmak neyse, zayıflamak, şimdi o şahane kıyafetlerı gıyıp şahane fotograflar cektırıp "gossipgirl" olmak da aynı sey degıl mı? küreselleşmeye girmeyeceğim :)
nerden geldım ben buraya? demek ıstedıgım bu degıldı.
şimdi tekrar başladıgımız şişman kadın ıyıdır modelıne dönüyoruz bak, demedi demeyin, 50 yıl sonra balıketlı hatun arayacak gözünüz :))
not: yazının niteliğiyle ilgili bağışlanma bekliyorum.. kimseden de özür dilemiyorum ulan! -çelişki? O_o
26 Kasım 2008 Çarşamba
biz yokken cok sey oldu tabii, uzun bi müddet hem cake'ciğimizin beni rahatsız eden tasarımı, hem benim okuldu vizeydi zamazingolarım, hem ozanın sıkıntılı vırkzırkları gibi daha bi sürü şeyden pek bi iş beceremedik.
ama ben tasarımla azcık ugrastım, ozan'ın işleri sakinledi ve vizeler bitti :))
neler oldu?
efendim şöyle ki;
zavallı blogumuz beyazladı :)
zavallı blogumuzun artık bir favikonu var :))
ozan döndü
sanem hiç bi yere gidemedi
işler yolunda :))
bu demek oluyor ki bu boktan yazıyla döndük :)
yarın ya da daha yakın(hmm yarından da yakın?) bi zamanda yine daha güzel konularla geliyoruz ulan!
9 Ekim 2008 Perşembe
arkadasımın ilham defterını karıstırırken bulup yuruttugum ve bunun sucluluguyla bu ahlaksızlıgımı da beşlırtme ıhtıyacı hıssedıyorum....
1993 yılında ıkı ucuk katılın sırf ne olucagını gormek ıcın mı kendılerıne gore kreatıf bı el ısı dersı odevımı yaptıklarını bılemıyorum dunyaca bılınene gore ıngılterede bırı on bırı onbır yasındakı Jon Venables ve Robert Thompson adlı çocukların ıkı yasındakı james bulger ı once olduresıye dovup sora da uzerını boyayıp tren raylarının ustune atması ustune 8 er yıl ıslah evınde kalmaları ıslah evınden cıktıktan sora ıse ıngılız mahkemesı cocukların ısımlerının ve gecmıslerının tamamen sılınerek yenı bı hayata baslamalrı kararını aldı herkesın cınayet ıslıyebılıcegını dusunursek neden boyadıkları bunu bı oyun olarak gormelerı yada gercekten olabılıceklerı ongorememelerı mevcut durumda yer alabılır mı ?? ıslah evınde gecırdıklerı bu kadar uzun bı sureden sora ne sekılde topluma adapte olucakları tatısılırken ne kadar toplum yararına kı bu sozden hoslanmam olduklarıda dusundurucu su sıstem ıcınde hayatın onlar ıcın sans getırmedıgını sadece ufak bı yanlıslıgın butun hayat karsılıgında odendıgını ve olası bı ofkeyı ıclerınde tasıdıkları mumkun olabılır ? bu ucu acık soruların yanı sıra makemenın pedogojık bı onlem olarak aldıgı bu kımlık degıstırme kararı basta oldurulen cocugun annesı tarafından sıddetle karsılandı annesıne gore bu onlar ıcın verılmıs bı oduldu yanı ısımlerı bu utanclarıyla bırlıkte kalmalıydı ve butun hayatları boyunca ustlerıne kaşe basılmıs gıbı dolasmalıydılar bu ıkı cocugun yaptıgını sadik bulanların oldurulen cocugun tavrına da aynı tepkıyı vermemelerı ılgınc olabılır tarafımca fazla yanlı olarak durumu algılamak ıstedım tek bı noktadan suursuz bı fıkırle cıktıgım bu yazı blogu bos bırakmama sorumluluguyla yazılmıstır ılgılılere duyurulur..............???
26 Eylül 2008 Cuma
ayın eylul olması sanırım avrupa ınsanını depresıf yapan mutsuzluk herkesın suratında hayatını calısmaya adamıs avrupa ınsanı ıı bı seks hayatı da olduunda ıdeal dunya ıcın gereklı normlardadır kavırdıkları yasıyamadıkları planlanmıs hayatlar aylara bolunmus cok genıs bı kapsamlı bı konusma sırasında kendımce konuya acıklık getırdıgım yada getırdıgıı sandıgım noktalarda yada genelden farklı bı fıkırle ıletısıme gectıgımde orta asyalı bı gorus olduu saplantısıyla benı sıfatlandırıp kenara atabılıyolar yanı aslında kolu olmıyan bırıne duyulan ve gosterılmesı gereken yapay bı ozverı gıbı sureklı kolunun olmadıgı hatırlatılır gıbı vızyonumun orta asya lı oldugu hatırlatılıyo ve sanırım benım kotu nıyetlı algımdan olucak anlayısları benım dusuncemın onemsenmemesı seklınde bana donuyo
dedııım gıbı aylardan eyluldeyız sınemalarda komedı fılmlerının en cok gosterıldıgı mevsımdeyıs sacma sapan durumlara farklı esprı anlayıslarıyla gulen ınsanlar onların benım ustume yapıstırdıgı asyalı etıketını kabul eder gıbı nadıren komedı den anlıyabıldıgımı dusunduruyorum sanırım sadece gulmeye ıhtıyac duydugumda bunu daha farklı yollardan yapıyorum en azından aracı kullanmıyorum belkıde bu yusden bana gercekten komık gelen bıseyı okudugumda bıle gulmuyorum orta asyalı olmak anlasılmaya calısılmak - keseli sıçanın cıftlesme mevsımı dıye baslar gıbı orta asyalı begenılerını ıncelemek onlar ıcın denılene gore mutsuz olmayı kendımıze oneren toplummusuz bunu dusunduum de en temelden arap temalı can yakan muzıklerın turkulerın agıtların yogunlugu geldı aklıma evet butun vucudumda sadece bu yogunlugu yasamak ıcın dınledıgım mılyonlarca orta dogu sanatcısı var kafamın ıcınde bununla bırlıkte bı avrupalı (kı avrupalı olarak nıtelendırmekten kacmak ısterdım ama baska bı sıfatım yok) bana hıc sonu mutlu bıten ve gercekten sevdıgın bı fılm var mı dıye sordu ve ben sevdıgım hıc bı fılmın sonunun mutlu bıtmedıgını farkettım bu kendı psıkolojıme bınayen mı yoksa bana yapıstırılan orta asya vısyonu sıfatını dogrulamak ıcın kendı fıkrım mı bılmıorum ama sevdıgım hıc bı fılmın sonu mutlu bıtmıyo ve hayatı planlanmıs olmaktansa mutsuz olmayı bunu mutsuz olmanın tadını hıssetmeyı tercıh ederım ve bır fılmden alıntı yaparak lemon tree "sadece amerikan filmleri mutlu sonla biter" sozlerıme son verıyorum manalı yada manasız bu orta asyalı ınsanın gozlerının subfektıf gorduklerı anca bu kadar....
8 Eylül 2008 Pazartesi
Bir gun ozanla fotoğraf cekiyoruz efendim üzerinize afiyet, ozan göbekli o zamanlar, dedi ki, zeus olayım ben, hamile gibi olayım, olaya farklı bişi katalım filan.
Eyvallah dedim, ben de fotoğraf çekiyorum ama, öyle böyle bir amatör-izm değil yani. ışıklar patlar, renkler bi garip, ışık fotograf bozuldukça vur kendını sıyah beyaza :)
tabii şimdi öyle film filan yok, dijital teknoloji de gelmiş filan, rezilliğin doruklarındayız , işe başlayalı 2 ay filan olmuş, ozan canla başla çalışıyor..
biz bu fotoğrafı deviantarta koyduk, koymamızla yorumların yağdır mevlam şeklinde boşalması bir oldu. Bir ablamız vardı saygıdeğer, ah bi gelse şimdi kafasını kaldırımlarda parçalasam, kurbağalı bişi di adı, kurbaga gıbı bısıdı zaten.. Tutturdu yok efendim bu pornodur, yok bu şöyledir böyledir bilmem nedir.
birincisi, porno - erotizm den farklıdır. o fotoğraf en fazla erotik olabilirdi ki hamile bir adam görüntüsü o kadar kötü bir teknikle çekilmiş fotoğrafta kime nasıl ne kadar erotik gelebilirdi?
herneyse efndim biz o fotografla hem kadını hem erkeği, hem cocugu aşağılamışız, dünya düzeninin afedersiniz içine sıçmışız falan falan.
ikincisi, o fotoğraf pornografik de olabilirdi zira deviantart- şimdiki devleriyle o kadar açık görüşlü olmasa da- nü fotoğraflar konusunda çok anlayışlı ve paylaşımcıdır, bu durumda porno seven kişiye porno sevmeyen kişi ne yapabilir?
bu biraz daha ben cıkolatalı dondurma severim, çilekiyi tedavülden kaldıralım arzusu değil midir?
ben çok porno-sever değilim. porno severim, o ayrı. herkesin de sevdiğini düşünürüm, ortada absurd bi durum yok zira, seks normaldir.vücudun oyuncak olarak kullanılması da. moda da öyle değğil mi? cocuk-severlerin en azından cocuk kıyafetli ablalarla ilgilenmesini temenni ederim.
bu dileklerimle şahane bir blog keşfediyorum..
benım gıbı dusunmesıne sevınıyorum. feminizmin doruklarına ulaşmaya gerek yok.. kadın suistimali, adam suistimali..
şurası doğrudur, bir dansöz memelerini gösterip dans etmiyorsa o suistimaldir.
bunun yanında sucuk reklamında doğranıp kızartılan sucuklar da suistimaldir.
zaten herşey sömürü değil midir?
bir de şurası var işin,
o sucuklar da porno değil mi?
yanyana dizilmiş ağzınızı sulandıran, içinizi hırpalayan, karnınızı guruldatan şekerlemeler, donutlar, kekler, pastalar, kızartılmış kfc tavukları.. bunların hepsi porno.
daha söylenecek cok sey var, bu işin soyolojik, pskolojik, antropolojik, sosyalist-ik açılımları var,bunları burda yapmayacagım ama bir gün tez konusu yapabilirm :))
dolayısıyla lütfen pornomuza bulaşmayın efendim..
konuyla ilgili geniş geniş ilhamımı görmek için, http://pornomadokunma.blogspot.com/
afiyet olsun...
bir adet eleştriye yanıt veresim var, yazıları yarım yarım bıraktıgımın farkındayım evet, fakat burada makale yazmıyoruz ki biz. Blog burası :) yarım bıraktıgımı tamamlayın diye de yarım o yazılar :)
Etiketler: porno, pornoma dokunma
3 Eylül 2008 Çarşamba
korkuyorum.
Mezun olacak gibiyim bu yıl. Aslında normali bu olur. Yani 4 yılda mezun olmalıydım, 5 yıla uzadı okul fakat fazla alınan kredıler dolayısıyla mezuniyet görünüyor bu yıl gibi. eğer bırakılarsa beni :)
Bu bi vahşet! Hiç hazır değilim ki, okulu yeni sevmeye başlamıştım.
Girilecek tonla sınav var. Hele de yüksek lisans düşünüyorsanız, hele de türkiyede iseniz..
Toefl- her şekilde.http://www.blogger.com/post-create.g?blogID=5211396702677739245
Ales- yüksek lisans için başka şans yok.
Ylys- yüksek lisansınızı yurtdışında yapma hevesinde iseniz.
Kpss- türkiyede yüksek lisans yapacaksanız beş parasız kalmamak için.
Şimdiden bastı heycanlar üstüme.
Bir de ayrı bir heyecan vardı son zamanlarda, bölüm değiştirmek gibi, bölüm içinde.. Dağ tepe gezdik kısmen o yüzden. Çok vahşi. Ama vazgectim galiba yani 1 sene kalmışken şimdi boku bokuna gümbürtüye gitmeyelim diye :)
Beyin göçü beyin göçü dersiniz işte. Ahanda beyin göçü..
Girmem gereken en az 3 sınav var. Bu ne? okul bitti diye.. Okula girerkenkileri saymıyorum bile, oks, öss vırk zırk.
Bir de çalışmak var, okuldan çıkar çıkmaz iş bulmak, bu da potansiyel tabii.. Daha 22 yaşında herşeyin göbeğine düşmek, cebelleşmek, muhteşem zamanları ofiste tıkılı, üretimsiz geçirmek.
Bir de derler ya beyin göçü. Neden var ki. Ahan da bundan.. Avrupa da saygı goren, ülkemde o ne lan, boşa ugraşma evladım,, nolcan ordan çıkınca diye ciddiyetle sorulan bir meslegım var. Bilimle uğraşıyorum. Moda değil, bankacılık değil finans değil, avukatlık değil, doktorculuk değil.
Anneyle gidilen mekanda akraba yaşlı teyze..
-Üniversite mi evladım?
Evet teyze.
-Hangi okul çocuğum?
Ankara.
-Aaa ne güzel tü tü tü.. Bölüm?
Zıbıkıbı..
-Aaa o ney ki?
Zıbdıbısı bıkbıkı
-Vah vaah Nolacayn sen şimdi?
Bilimadamı?!
-Ahh evladıımmm... Össye gireceğn mi yine ?
Yok teyze memnunum ben seviyorum çok bölümü.
-Ah annesiii sen bakacayn buna ömrü billah, vah yiievruumm?!!!!
Graahhhhhhhhhhhhhh!!!!!!!!!!!!
İngiltere'den bi arkadaş var sırada;
.. ee peki bölüm ne?
Zıbıkıbyy..
Oww.. e uzmanlık?
Hebele Zıbkıbıykk..
şahane! Akıllı kadın ha?
ehe ehe yok canım.. abartmayalım.. ehueh
Aaa hem da akılllı kadın, bilim kadını.. çok şeker...
ehe evet ben de bayıldım sana an itibariyle :))
Velhasıl kelam.. Her üniversite öğrencisi- mezunu- bilim adamı adayının kafasının içi.. Avrupa! Amerika!
Ben ingiltere dusunuyorum, başka bir dile adaptasyon uzun surer dıyorum.. Ama olsa olur yani o da ayrı :))
Amerika da olur.. Yetkililere duyurulur :)
Herkes de dıyokı sanem zıbdıbısı gelse de okulumuza bi huzura ersek haha :))
26 Ağustos 2008 Salı
yılmaz erdoğan, hürriyet gazetesine demiş bunu; güvercinin kanadına bir mektup yazdım.. evet bir mektup yazmış, adına mektup koymuş, sevgisini , kardeşliğini, halkınınkini, halkımınkini, diğerlerininkileri de koymuş içine. ölüm demiş, mayın demiş, asker demş, kürt demiş.
milliyetçilik garip şey kardeşim. içten bişi, içerden gelen, doğal, aslında o kadar da yapay ki.. hele de ınsanlıgın tek soydan oldugunu dusunen ınsanlardan cıkmıyor mu bu fıkirler, hayretler ıcınde bırakıyor beni.
iki taraf da insanlık diyor, her taraf insanlık dıyor.. canını acıtıyor insanın, ne desen bilemiyorusun. onların da ölüyor çocukları, o kadar basit bişi uğruna ki hepsi. o içgüdüsel maymun kavgaları. burası benim çöplüğüm davası. insan insandan bu kadar rahat ve cabucak vazgecebılıyor, küçücük çocuklardan, ölmeyi bekleyen yaşlı kadınlardan, adamlardan. kediden köpekten vazgecemıyoruz yeri geldıgınde, ama pardon, en iyi kürt ölü kürttür değil mi. bi de şu versiyonu var işin, en iyi türk ölü türktür.
ne farkı var? ne farkınız var? ne için? hepimiz birdik, sonra bi kısmımız bı kısmımıza vermedı elındekılerı, onlar da haklarını aradılar, artık gerı donusu yok. ne yapmak lazım? kelle hesabı yapmaktan baska bısıler yapmalı. ne yapmalı? vatanı milleti bu kez nasıl kurtaracağız bakalım? türk milletini, türk vatandaşı anlamına gelen turk mılletını, mustafa kemalın mılletım dedıgı mılletı, hepimizi, türkü, kürdü, çeçeni, romeni, hepimizi, hepinizi.
anlıyorum, anlamazdan geliyorum. anlamsız gelıyor anladıklarım. ama tabi, siz karar verin.
bir mail aldım bugun, bunun üzerina yazıyorum, içimde tutamıyorum, tutmuyorum. Dışardan bakmayacağım bu sefer. nefretini mailimle saçan sayın Doç.Dr.Faris KARAHAN tavsiye veriyor erdogana, kürt milliyetcisiyim de kurtul, delikanlı ol!
Bakın bakalım, hangi milliyetçilik var elimizde?
----------
Bu bir mektup. Kuş, güvercin kanadına yazıldı.Kimin vicdanına konarsa o okusun diye.Ölüm üzerine...
Mayın üzerine...
Kürt meselesi... Türk meselesi üzerine.
Güzel kelimeler... Ve çirkin kelimeler üzerine.
Ölüme doğru yapılan bu korkusuz koşudan korkuyorum. Mayınlarla parçalanan kardeş cesetleri odamda, yanıbaşımda duruyorlar.
Yazdığım her kelimeye daha bir dikkatle bakıyorlar.
Onlar dün parçalandılar.
Yazıklar olsun diye başlıyor aklıma gelen her cümle şimdi.
Yazıklar oluyor zira, insanın biriktirdiği en güzel şeylere.
Yazıklar oluyor, bir çocuğun Kürtçe, Türkçe veya her ne hal ve her ne dilde ise gülümsemesine...
HER SİLAH ÖLDÜRÜR AMA MAYINDAN KAHPESİ YOKTUR
Sevgiliye hediye almaya, pazar alışverişine çıkmaya, bir bebek sahibi olmaya, sigarayı bırakmaya, piknik yapmaya, bir insanı her şeyden çok sevmeye.... Yazıklar oluyor...
Yazıklar oluyor hayatın bizzat kendisine.
Yapmayın!
Mayınlar döşemeyin geleceğinizin güzergáhına.
Bu kalleşin ne zaman patlayacağı belli olmaz.
Bazen yıllar sonra, bir küçük kız çocuğu çiçek toplarken denk gelir, bazen yirmi yaşındayken ve daha önce hiç görmediğin bir yerde, daha önce hiç tanımadığın insanların arasında hem anayasal hem siyasal hem mukaddes bir yolculuk sırasında....
İnsanoğlu her melaneti icat etti; ama mayından kahpesi yoktur.
Her silah öldürebilir, her zaman öldürme potansiyeli taşır; ama mayın MUTLAKA ÖLDÜRÜR.
Mayın ıskalamaz! O birini mutlaka öldürür!
Uğursuz bir pusuya yatar ve patlayana kadar, bir can üstüne basana kadar bekler.
İnsanın icat ettiği EN ÇİRKİN şey silahtır.
Ve silahların EN ÇİRKİNİ MAYINDIR!
Sebebini unuttum kavganın ve umurumda da değil siyasi tartışmalar. Bir tek şey için dua ediyorum her gece, her gündüz: Kimse genç ölmesin dağlarımızda.
EN GÜZEL KELİME ’BARIŞ’ ARTIK SOYTARI KELİME
Silahlar susmadan sebebi konuşmaya imkán da yok lüzum da.
Aklın sesi, akılsızlık susmadıkça duyulmuyor.
Ve o zaman akla sadece DURUN demek geliyor.
Hemen şimdi DURUN!
Hiçbir haber geçmiyor ajanslar artık, ölümsüz.
İçinde acı olmayan gecemiz yok..
Ne oldu diyorum yine, kim hangi korkunun, hangi uğursuz hesabın peşinde diye...
Barış artık soytarı bir kelime...
Her ağızda var; ama hiçbir yerde yok.
Nerede bu barış?
O, insanın icat ettiği EN GÜZEL kelime.
Ama kelimelerle ne isterseniz onu yaparsınız.
Barış dersiniz; ama savaş manasınadır. Hatta bütün savaşlar barış için yapılır. Ve herkes adil bir barış için savaşır. Ve akıl der ki, aslında savaşmıyorsanız barışmaya başlamışsınız demektir.
Bir barış için yapılması gereken ilk ve belki de tek şey savaşmamaktır.
Silahlar patlamaya başlamışsa orada insanın bulduğu güzel kelimeler orayı terk eder.
SEVDADAN GAYRISINA AĞIDIMIZ OLMASIN
Kelimeler de ölür bazen... Ve kelime cesetleriyle yaşanmaya başlar hayat.
O kelimelerin, o cesetlerin... Nece olduğu, yani bu ölülerin ölürken son nefeslerinde hangi dilde konuştukları artık akılsızlığın gölgesinde soğuyan HAYATIN, YAŞAMANIN ta kendisidir.
Ölen yirmisindedir.
Artık, ardından söylenen ağıtlar kalır.
Ve Anadolu’da ağıt sıkıntısı yoktur.
Kürtçe’de de, Türkçe’de de binlerce ağıt vardır.
Hatta aynı ağıtın hem Kürtçe’si hem Türkçe’si vardır.
Yürek yakmak iyi bir işse, ikisi de eşit derecede yürek yakmaktadır.
Ama yüreğimizde artık dağlanacak yer kalmamıştır.
Sevdadan gayrısına ağıdımız olmasın artık.
Şimdi hepinizin huzurunda yalvarmak istiyorum.
Gördüm anladım, yapacak hiçbir şey kalmadıysa yalvarıyorum işte.
Kendimi küçük düşürmek istiyorum.
Taviz vermek istiyorum.
Kimin elinde bu kanı durduracak bir güç varsa, ister şeytana tapsın ister puta, ister bir tek Allah’a...
DİZLERİMİN ÜSTÜNE ÇÖKTÜM YALVARIYORUM
Kimin dudaklarının ucundaysa bunca gencecik hayat, ben ona yalvarmak istiyorum.
Ne olur? Bu işi durdur.
Ben siyaset miyasetten bahsetmiyorum. Dizlerimin üstüne çöktüm, "Bu genç ölümleri durdur" diyorum.
Kimse ateş etmesin kimseye.
Hiçbir gerekçeyle.
Hatta kendini savunmak için bile...
Çünkü savunmaya başlayana kadar masumsun ve masum güzel bir kelime, masum kal...
Kim hangi mayının yerini biliyorsa yalvarırım söylesin.
Bir káğıda yazsın, bir şişeye koysun, suya salsın söylesin.
Kim hangi mayının yerini biliyorsa, kimin gücü yetiyorsa olası ölümlere engel olmaya, ona yalvarıyorum işte.
İster şeytana tapsın ister puta, ister oralı olsun ister bizim buralı. Gücü yetiyorsa eğer durdursun bu işi.
Ben, bir yurttaş, bir insan olarak kendimi küçük düşürüyorum.
İşte açık açık yalvarıyorum, durdursun durdurmaya gücü yeten.
Süresiz ve sonsuza kadar.
Yalvarıyorum.
Dizlerimin üstüne de çöktüm ve ağlıyorum işte.
YAZGI BİRİNİ KIŞLAYA BİRİNİ DAĞLARA GÖTÜRMÜŞ
Sonra sabahlara kadar tartışalım.
Ama şimdi durdur. Yalvarırım.
Gençler, çocuklar ölüyor, hepsi kardeş, hepsinde aynı muska, aynı yazgı, aynı televizyon, aynı futbol, aynı hayat...
Hepsinin gerisinde dualara bürünmüş paramparça bir sevdalı.
Hepsi genç, hepsi güzel... Hepsi Türk, Hepsi Kürt... Gençler... Yazgının biri kışlaya, diğeri dağlara götürmüş...
Kürtçe’de "cehel" derler.
Kulağa cahil gibi gelir; ama "henüz bilmez" manasındadır, henüz yolun başında manasında...
Yalvarırım ne olacak...
Benden ne eksiltecekse bu yakarış eksiltsin, maksat hayat çoğalsın bu dünya cennetinde.
Bir yangında hep güzel kelimeler yanarken, çirkinleri hayatta kalır...
Kınamak, sövmek, hangi haklı gerekçeyle olursa olsun yangına körükle gitmek.
Ben kimseyi kınamıyorum, ben kimseye sövmüyorum, ben bu işin tamamını SEVMİYORUM.
Kurtulalım istiyorum bu vebadan.
Kimseyi haklı bulmuyorum, kimseyi haksız bulmuyorum.
Küstüm.
’MIRIN’ DENİR KÜRTÇE’DE ’ÖLÜM’DÜR TÜRKÇE’DE
Konuşmuyorum bu konuyu...
Silahlar susana kadar "SİLAHLAR SUSSUN"dan başka konu konuşmak istemiyorum... İstemiyoruz.
Ölmenin, öldürmenin hiçbir türünü, çeşidini sevmiyorum.
Ben genç bir hayat kurtulsun istiyorum her tür kavgadan.
Hatta kavgayı öven şiirlerden bile uzak dursun istiyorum.
Her çocuk çirkin kelimelerden uzakta yaşasın istiyorum.
Eğer o kelime çirkinse, çirkinin hizmetindeyse, Kürtçe söylemişin, Türkçe söylemişin çıfayda...
Hiçbir dil çirkin bir kelimeyi güzelleştiremez.
Ölüm her dilde çirkin bir kelimedir.
"Mırın" denir Kürtçe’de.
Anadolu’da konuşulan bütün dillerde karşılığı vardır.
Bunların içinde resmi olan "ölüm"dür. Türkçe’dir.
Ve ölüm kelimesi, resmi ya da gayri resmi her dilde eşit derecede çirkindir.
"Yaşam"a gelince....
Kelimelerin en şahanelerinden.
İçi açık açık ve kelimenin her manasıyla "hayat" doludur...
Ve hayat, varlığından emin olduğumuz tek şeydir...
DİL, BİR OLUŞLAR ZİNCİRİNİN SONUCUDUR
Kürtçe’de "jiyan" denir.
Yaşam, her dildeki en güzel kelimedir.
Belki bir tek rakibi vardır, o da "aşk"tır elbette.
Aşk...
Kürtçe’de "evin" denir.
Bu kelimelerin içinde resmi olan "aşk"tır; ama aşk kelimesi her dilde eşit derecede güzeldir.
Anadolu’da en az iki kişinin birbiriyle konuşup anlaştığı bir dil varsa ben onu bile öğrenmek istiyorum.
Sadece iki kişi bir dil icat etsin, ben çok merak ederim onu.
Çünkü bu iş öyle kolay değildir.
Dil yani lenguiç, çok geniş ve karmaşık bir sesler organizasyonudur.
Ve bir dilin oluşması, hiç kimsenin tasarlamasına imkán bulunmayan ve yüzyıllar boyu süren bir olaylar, oluşlar zincirinin sonucudur.
Bazı insanlar başka seslerle, bazıları başka seslerle anlaşırlar...
O sesler onların bünyelerinden, yani hayatlarının, kuşaklar boyu yaşamışlıklarının içinden süzülerek akar.
Sonuç her zaman mükemmeldir.
Çünkü bir dilin yapımında milyon, milyar insanın katkısı vardır ve bu katkı o insanlar yaşadıkça devam eder.
’ACI’NIN YANINA ’ŞİFA’ ’İNTİKAM’A ’BAĞIŞLAMA’
İşte bu yüzden bütün diller, insanoğlunun en büyük, en mucizevi eserleridirler.
Ve dil akışkan bir şey, düpedüz bir nehirdir.
Bünyesine uyan her su içine akar.
Her dilde başka dilden göçmen kelimeler vardır.
Onlar o dilin yurttaşı olurlar sonra.
Buna bazısı yozlaşma der; ama "yozlaşma" zaten çirkin bir kelimedir.
Güzel dil ya da çirkin dil diye bir şey yoktur.
Hepsi şaşılası bir kolektif çabanın ürünü, birer insan harikasıdır.
Güzel kelimeler vardır, çirkin kelimeler vardır.
Ve bunlar bütün dillere eşit sayıda yayılmıştır.
Her çirkin kelimenin yanına bir tane iyisini eş edeceğiz.
"Acı"nın yanına "şifa", "zor"un yanına "çaba", "intikam"ın yanına "bağışlama"....
"Ölüm"ün yanına "hayat"!
Sivil olan, sivil hakların geliştirilmesini isteyen bir yurttaş, silaha hiçbir zaman elini sürmemelidir.
Haklılığını sivilliğinden alan kişi sivillikten vazgeçerse haklı olmaktan da vazgeçer...
RESMİ OLANI TÜRKÇE’DİR AMA HEPSİ ÖZGÜRDÜR
Artık sivil de değildir haklı da.
Bir dilde manası çirkin olan, yani çirkin bir şeye isim veya duruma sıfat olan kelime sayısı artmışsa işte o zaman o dil, evet "yozlaşıyor" demektir.
Dil yani lenguiç, iyi kullanılmazsa tehlikeli olur.
Çünkü dil, her türlü kullanıma müsait mükemmel bir ses organizasyonudur.
İnsanları başkalaştırır.
Ama "başka"dan korkmaya gerek yoktur.
"Başka" güzel bir kelimedir.
Çünkü aslında aynı dili konuşan, konuşmayan herkes "BAŞKA"dır.
Ve başka, başkalık güzeldir.
Başkasının başkalığıyla birleşiriz ve bu birleşme bazen AŞK diye patlar.
Ve aşk nerede olursa olsun kendisi dışındaki her şeyi önemsizleştirir.
Biz kendi bahçemizdeki dillerin hepsini bilek, öğrenek, bir de üstüne İngilizce, Fransızca filan çakıp dünyanın karşısına çıkak.
Diyek ki bizim bahçede insanoğlunun şu kadar senede imal ve muhafaza ettiği diller, hazineler var!
Süryanice var, Keldanice var, daha araştırsak bulacaklarımız var...
Bunların içinde resmi olanı Türkçe’dir.
Ama hepsi Türkçe kadar özgürdür diyelim.
KÜRTÇE’Yİ CENDEREDEN TÜRKÇE KURTARACAKTIR
(Hem belki diğer dişlerini de yaptırmasına yardım edebiliriz şu tek dişli, tek taşlı medeniyetin.... "BİZ"i düzeltirsek herkesi düzeltiriz.)
Hepimizin eşit derecede duyacağı bir gururla dünyaya diyelim ki:
Bizzat Türkçe’nin kendisi diğer dillerimizin güvencesidir.
Çünkü onları özgürleştiren şeyler Türkçe yazılacaktır.
Türkçe bizim ortak dilimizdir ve ortak kimliğimizi oluşturur.
Ve Türkçe, güzel kelimeleriyle her şeyi iyileştirebilir.
Kürtçe’yi bu cendereden çıkarabilir.
Alır bu Mezopotamyalı kardeşini, önce yaralarını iyileştirir.
Onu özgürleştirir...
Kürtçe’yi, korku salan, öfke çağrıştıran bir meselenin parçası olmaktan, bu hiç hak etmediği yankısından Türkçe kurtaracaktır.
Çünkü DİL güncel bir mesele değildir.
Güncel bir kavganın konusu olması, hiç hak etmediğimiz bir trajedidir.
Ve kavga da (ki Kürtçe şer denir), trajedi de (ki ona Kürtçe’de de trajedi denir) çirkin kelimelerdir.
Elbette bütün kelimelerle ilgili kullandığım "güzel" ve "çirkin" kelimeleri tırnak içindedir.
Bazı tırnak kalın, bazısı incedir; ama hepsi tırnak içindedir.
Çünkü asıl güzel olması gereken, kelimelere yön veren mekanizmadır ve bildiğim kadarıyla ona da akıl denir.
TAKATİMİN SONUNDAYIM ELİMDE SADE KELİMELER
Akıl dilin patronudur ve hiçbir zaman ve hiçbir koşulda yetkilerini akılsızlığa, öfkeye devretmemelidir.
Bu bir mektup.
Kanamalı bir güvercinin kanadına yazıldı.
Hangi yüreğe konarsa o okusun ve bu ölümcül gidişi durdurmak için yapabileceği bir şey varsa hemen şimdi yapsın diye yazıldı.
Ölüm üzerine...
Mayın üzerine yazıldı.
Kürtçe meselesi, Türkçe meselesi üzerine bir yakarış bu.
Ben... Yani kalemden başka silah, vicdanından başka pusula tanımayan, bilmeyen ben...
Ne elimde dünyayı kurtaracak bir bilgi var, ne düşleri aydınlatacak bir lamba...
Elimde sade kelimeler...
Dizlerimin üstüne çöktüm, ağlıyorum.
Takatimin sonundayım ve durun diyebiliyorum sadece.
Yalvarırım... Durun!
Durdurun!
Etiketler: barış, Faris KARAHAN, kürdistan, kürt, mayın, mektup, yılmaz erdoğan
25 Ağustos 2008 Pazartesi
asık olma ustune yazıcagım konu ne kadar yerınde olur bılemıyorum ama sıddetle dusundugum gundemımı paylasmadan edemıyceım ; ınsanların bır bırlerını begenme yada cınsel arzularının ne denlı neye baglı oldukları uzun zamandır kendı cınsel kımlıgımı bulmam dan bu yana kafamı kurcalamıstır kavramlarla sınırlı tutugumuz begenı sınfları gıbı kadın erkek homoseksuel yada heteroseksuel olma hallerının ne ya baglı oldugu yada kavram sınırlarını hıc goremedım bu benım sınıflandıramadıgım yada sınıflandırmak ıstemedıgım bı durum mu yoksa zaten bu durum belırsız mı bılemıyorum yolda gordugum ve cınsel olarak arzuladıgım kısının cınsel kımlıgı neye baglı bı sekılde degısır bunu goremıyorum
evet sıfat olarak erkeklerden hoslanan bırıyım ama bunun la bırlıkte arzuladıgım kısının vajınası olması halınde bu kavram tamamen degısır mı escınsel olma kavramı yada genel olarak kavramların bızı hapsettıgı bı hapısaneyı olusturur mu ?? kadın cekıcılıgının baglı bulundugu ogeler gogus dudak yada poposu mudur kadının erkek ıcın se kasları kılları yada cenesı mıdır ?? bu baglamda cınsel yonelım konusunda guncel olarak erkek yada kadını yada dıger kavramları tam anlamıyla belırlıyen bı sınırın arayısı ıcınde yazıyorum bır ıhtımal kafamdakı kalıpları kı yok ettıgımı dusunmuyorum hıc bırını yok etmeseydım daha basıt ve daha anlasılır mı olurdu penıs ı olanlar ve olmıyanlar olarak ayırsaydım dunyayı kendımı dıslamıs mı yoksa daha mı dahıl olurdum bu kadar "erkek" gıbı gorunen "kadınların" "kadın" gıbı gorunen "erkeklerın" oldugu dunyada bole bı dusunce sıstemı ne kadar guncel fazla soru sordugumun farkında olarak ıcımdekı bu durumu paylasmak tı maksadım belırsız dııl aksıne bı yelerde olan sabıt fıkrım leyım bu yazıda da
ortaya bı kılcık atıp rahatsız etmek dııl amacım bu blogta kullanılan bu kadar kavramın sınırları kaba taslak olarak herkesce kabul gormus oldugu ıcın kullanılanlrın aslında hangı sınırlar ıcınde elımı bagladıgını dusunuyorum elkıde cok perspektıflı olmaya calısan ego masturbasyonlarından bırı bu yazıda fakat asıl fıkrım henuz kafamdakı kvramların sınırını bulmus dıılım ve bu belırsızlık halı benım mutlu edıyo ıfadelerı dıgdıramadıgım kelımlerın olma halı... herkesın bu yazıya ozellıkle asık olmak eylemınden sora cok bulut ustu bı cevap verıcegını ongorerek cınsel arzu merkezlı tepkılerını beklıyorum...(daha arınık duygulardan )
18 Ağustos 2008 Pazartesi
aşık olmak guzel bişidir değil mi? Bi de küçük kız cocukları vardır, ya da evde kalmış (!) kadınlar.. genç kızlar.. onlar hiç buyup genc kadına donusemezler.. bu ınsanlar bir film izler, bir şarkı dinler, bir dizi izler, tak! aşık olur. Ordaki esas oglana, ya da herhangi yakışıklı birine. aslında sunu anlıyorum galiba, bu ne kadar garipse, yolda yuyurken karşıdan gelen adama asık olmak da- tak! diye bi o kadar gariptir aslında. Rüyalarında görürsün, gözünü kapar düşünürsün, erkekler de yapıyor mu bunu merak edıyorum aslında. bi konuşsan hiç istemiyceksin aslında. veya hep kafandaki adama donusturmeye calışcaksın onu. belkı cok aptal, belki obsesif, cok pis, veya cok temiz. belki da manyağın teki. ama kafandaki oyle mi.. o şahane, mukemmel yaratık. yolda yuyurken asık oldugum adamla asla tanısmk ıstemem. cunku tanısmıslıgım var. takılmışlıgım var, o kadar garıp kı, onun dısında ama ona benzeyen herkesten hoşlanıyorum. hatta yakın zamanda tv dizisindeki bi adama aşık olmuşluğum da var. dun gece ruyamda bile gormuslugum var :) bu nasıl bişidir, beyin nasıl işler? hormonal durumla ne kadar alakalıdır? beyın gercek hayatında yapamadıgını kendisi uydurmak ıcın uygun adam mı arar? nedır bu nasıl bısıdır?
ben 22 yasındayım artık, bı dızı ızledım, adam cok guzel, o bahsettıgım cocuga da cok benzıyo, ya da ben benzetıyorum, o dızıyı 3 kere ızledım. bır sezon zaten. o sezon 3 kere ızlendı. bu tekrar mı benı boyle yaptı acaba? resmen adamın hayatımın bı parcası gıbı oldu. aleex aleex dıye dolaşıyorum, olmaz ki yahu. napıyorum ben dıyorum, ruyamda gorıyım dıye sureklı uyuyorum.
ama soyle bısı var, bakın.. en onemlısı fazla işsiz gucsuz olmamak lazım. bu kesın zıra aylardır evde oturmaktan ne yapsam bılemıyorum. galıba bır onemlısı daha da hep etrafta bırılerı bulunmalı :)
ama buna cok fena taktım bu aralar araştırıp, ulucam neden kaynaklıyo, yazıcam da buraya. burdakı erkekler bana ne kadar kıl olsalar da :)
Etiketler: alex oloughlin, aşk, moonlight, platonik aşk
9 Ağustos 2008 Cumartesi
fransiz le monde gazetesinde yayimlanan bu yaziyi paylasmak istedim hayli ilginc ve kismen objektif
Ucuncu Dunya Savasi, Turkiye'den cikabilir...Turkiye, son ve buyuk bir hesaplasmaya dogru gidiyor. Bu ulke korkuldugu gibi irka ya da dine dayali bir bolunme yasamadi.Daha korkunc ve daha temel bir bolunmeyle sakatlandi. Cumhuriyet boyunca suren 'kulturel bolunme' artikiyice keskinlesti. Simdi bir yanda, ayakkabilarini sokak kapisinin onunde cikaran, kadinlarinin basini orttugu,erkeklerinin sokaga pijamayla da cikabildigi, erkek cocuklarinin kahveye gittigi,kizlarinin tam bir baski altinda yasadigi, turkuyle arabesk arasi bir muzikten hoslanan,belki de hic kitap okumamis, hic dansetmemis, hic kari koca birlikte lokantaya gitmemis,hic tiyatro seyretmemis, evlerinde floresan lamba yakan, iyi egitim alamamis,dini inanclari kuvvetli kalabalik bir kitle var. Diger yanda ise kiz lisesiyle Robert Kolej yelpazesinde egitim gormus, bir dugun salonunda ya da kolej partisinde dansetmis, sinemaya giden,cok fazla olmasa da kitap okumus, muzik zevki pop sarkilarla klasik muzik arasinda dolasan,evi nispeten daha zevkli dosenmis, kizlarin flortune izin verilmese bile goz yumulan,Allah'a inanan ama ibadete pek aldirmayan, kadinlarinin basini ortmedigi, Sarabin kalitesinden pek anlamasa da kadin erkek bir arada gidilen bir gezmede icki de icmis, gazetelere bakan, magazin haberlerini izleyen, kendini birinci gruba kiyasla cok gelismis hisseden, entelektuel duzeyi cok yuksek olmasa da okumus yazmis,Bati standartlarina yakin bir grup var. Bu iki grubun yasam tarzi birbirinden kopuk. Onlari, Bati'daki siniflar arasinda ortak bir zevk yaratan kilise muzigi, dini resimler, Incil'in sinemalara bile yansimis hikayeleri gibi birlestirecek kulturel bir zemin yok. Hayatlari, zevkleri, inanislari birbirinden farkli. Hatta birbirine dusmanca. Birinci grup Cumhuriyet boyunca horlanmis, asagilanmis, itilip kakilmis. Simdi bu grup siyasal olarak orgutlendi. Kalabaliklar. Ve her secimi kazanacak siyasi bir gucleri var artik. Ikinci grup ise azinlikta. Ve artik bir daha secim kazanma ihtimalleri yok. Bu noktada da tarihi bir paradoks ortaya cikiyor. Daha Batili olan 'ikinci grup', Bati'nin siyasi degerlerini kabul ederse bir daha asla iktidari elegeciremeyecegini bildigi icin Bati'ya ve Bati'nindemokratik degerlerine dusman oluyor. Yasam tarzi olarak Bati'ya dusman olan kesim ise iktidari ancak Bati'nin kriterlerini kabul ederek elegecirebilecegini bildigi icin Bati'yla iliskilerigelistirmek ve demokrasiyi kabullenmek istiyor. Bu kulturel parcalanmada 'ordu' onemli bir role sahip. Eger, birinci grubu desteklerse ve Bati'nindemokrasisi burada kabul gorurse, ordu da iktidarinikaybedecek. Aslinda birinci grubun cocuklarindan olusan ordu, kendi iktidarini surdurebilmek icin, kendisine benzemeyen ikinci grupla isbirligi yapiyor. Biranlamda kendi koklerine ihanet ediyor. Bu iki grup siyasi iktidar icin son kez carpismakuzere hareketlenmis gozukuyorlar. Birinci grup ekonomik olarak da guclu artik, Anadolu'da uretim yapiyor, 'devletle' arasi iyiolmadigi icin malini dis dunyaya satiyor. Parakazaniyor. Siyasi orgutunu destekliyor. Ikinci grup parasal guc olarak da kuvvetli degil. Dis dunyayla is yapan, disardan borclanan buyuk burjuvazi, Turkiye'nin ancak demokrasiylenormallesebilecegine inanan entelektuel kesim,devletin yapisinin degismesi ve dunyayla butunlesmesigerektigini dusunen bir grup burokrat, birinci grubun destekcileri. Yargi, ordu, burokrasinin onemli bir kismi ikincigrubun arkasinda. Ikinci grup, siyasetle, demokrasiyle iktidari elindetutmasinin mumkun olmadigini kavradigindan simdisiyaset ve demokrasi disinda bir cozumun pesinde. Cumhurbaskani secimi kavganin keskinligini ve ikitarafin niyetlerini acikca ortaya koydu. Ordu destekli ikinci grup artik secim de istemiyor. Ve darbe soylentileri gittikce artiyor. Cuntalardan soz ediliyor. Peki, darbe olursa ne olur? Yasam tarzi Bati'ya daha yakin olan grup orduylabirlikte iktidara gelir ve Bati'nin desteginikaybeder. Avrupa buna kesinlikle karsi cikar. Amerika her zamanki pragmatizmiyle, Kuzey Irak ve Ortadogu politikalarini desteklemesi karsiligindadarbeyi kabullenebilir aslinda. Ama Amerika'nin onundede ciddi bir engel var. 'Demokrasi getirecegim' diyeIrak'i isgal eden bir ulke, dunyaya ve kendi kamuoyuna Turkiye'deki 'darbeyi' niye desteklediginiaciklayamaz. Ve Irak faciasindan sonra ikinci bir'zorlamayi' gerceklestirecek gucu yok. Istese deistemese de darbeye karsi cikacak. Silahini ve parasini Bati'dan alan bir ordu ve ulke, Bati'dan koptugunda ne yapacak? Sanirim uzun zamandir bunu dusunuyorlar ve korkarimbunun cevabini buldular. Turkiye'de darbe olursa, tarihte bugune kadar hic gerceklesmemis yeni bir olusumla karsilasacak dunya. Turkiye, olasi bir darbeden sonra, Rusya ve Iran'laortaklik kurmak isteyecek. Silahi, enerjiyi ve parayi bu iki ulkeden alacak. Rusya'yla Iran'in elindeki dogal gaz, petrol ve nukleer guc, Turkiye'yi bir sureligine de olsa ayakta tutmaya yeter. Ama Rusya, Turkiye, Iran bloku dunyanin butundengelerini degistirir. Ortadogu'nun kontrolunu tumuyle ele gecirir. Avrupa'yi kucuk kitasina hapseder. Kafkaslar'i, Afganistan'i, Pakistan'i kendi gucune katar. Musluman dunyayla yakin bir iliski kurar. Petrol kaynaklarina egemen olur. Cin'le isbirligi yapabilir. Bu gelisme, Avrupa, Amerika ve biraz da Japonya'danolusan 'Bati'nin dunyadaki etkinligini inanilmaz bir bicimde azaltir. Yeni blok asker, enerji ve para acisindan cokguclenir. Boylece, Turkiye'deki catlama dunyada buyuk bircatlamaya yol acar. Eger Ucuncu Dunya Savasi cikacaksa, sanirim, bucatlamadan cikar. 'Asla boyle bir sey olmaz' diyebilirsiniz. .. Niyeolmayacagina dair elinizde cok kuvvetli veriler varsa,soyleyin. Ama, ya olursa... Ki bana cok mumkun geliyor. O zaman ne yapacaksiniz? Bugun Turkiye'de kamplasan ve bolunen insanlarin da... Turkiye'yi Avrupa disina itmeye calisan, eski birimparatorluk olmanin bir yaniyla cok gorkemli, biryaniyla cok zayif mirasina sahip olan bir ulkeye kustahca davranan, isbirligi yerine 'basogretmenlik' yapmaya kalkan Avrupa'nin da... Turkiye politikasinda 'ikili' oynayip, kurnazlikettigini sanan Amerika'nin da... Bu senaryoyu bir dusunmesini isterim dogrusu. Turkiye'de yaklastigi gorulen kanli bir catismanin butun dunyayi yakmasi sandiginiz kadar uzak birihtimal degil. Hic unutmayin ki ilk dunya savasi tek bir tabancaninpatlamasiyla baslamisti.
Etiketler: 3.dünya savası, avrupa, cumhuriyetçi, dinci, laik, le monde, Türkiye, üçüncü dünya savaşı
Etiketler: bağımsız film, eşitlik, hollywood, hümanist, ırkçı, kültürel çatışma, sinema, türk sineması
3 Ağustos 2008 Pazar
Bilmem hiç second life oynamıslıgınız var mıdır ama ben ilk keşefettıgımd baya bır heyecanlanmıstım. aslında buna "oynamak" denemez, second life "yaşamışlık" denebılır daha cok. bu nacizane oyun ınternet dunyasına gırelı epey oldu aslında, ben ıkı sene once kadar kesfetmıs olsam da aslında turkıye de cok yaygın ullanılan bır uygulama olmasa da google da bu ıse "lively" adıyla el atmış, secondlife benzerı bır oyun yaratmış. henuz denemedım fakat tahmın edebıldıgım kadarıyla secondlıfedan daha kısır bır uygulama olacak fakat daha yaygın kullanıma sahıp olacaktır zıra google ın pazar kapasıtesını goz onunde bulundurursak ve bır ıkı de haber bakarsak bunun neredeyse yenı bır feysbuk furyası yaratacagını dusunebılırız.
secondlıfe temel olarak -gercı ortalarda gezınen dedıkodulardan da olabılır- evden dısarı cıkamayan - felclı vs. insanar ıcın yaratılmıs bır platform. fakat ınternetın bu kadar gelısmesi, ınsanların soyallesme karşıtı tavırları sonucunda hıc evden cıkmadan bu platform uzerınden denıze gırebılır, uçabılır, bin tane pozısyonda sevişebilir, sevgılı edınıp cesit cesit kıyafete sahıpolabılır, tipinizi sureklı degıstırebılır, erotık konusmalar yapabılır, para kazanabılır, bu parayı gercek dolarcıklara donusturebılır gerçek(!) bır platform kadar zevk alabılırsınız neredeyse. hatta ben secondlıfe ıcın -ve sadce onun ıcın- cesıtlı aparatlar pıyasaya surulebılecegını dusunmustum. koku için, dokunmak iin vs. cunku secondlıfe bunun gercekleşebılmesı ıcın doğru yer olabılır, bu tarz gelısmelerı rahatlıkla sındırebılırdı. mesela ortalarda gezınen pahalı eskortlardan bırı olmak ıstedım hep orda :)
livelynin bunu basarabılecegını sanmıyorum. dedıgım gıbı daha cok reklam ve pazar kapasıtesıyle tek yapacagı daha fazla kullanıcıya ulaşmak olacak, daha fazla nıtelıksız kullanıcı da bellı kısıtlamaarı getırecektır.
herneyse.. "aparat" fikri her zaman ılgınc geldı bana, her zaman heycanla piyasaya cıkmaarını bekledım- ta ki gecenlerde usb'li vibratörlerin çıktıgını öğrenene kadar. şimdi ben buna bi anlam yukleyemedım hala, yanı o usb şarj mı edıyo? yoksa o usbyı calıstıran programlar mı var? nasıl yani? ilginç. yakında kokulu web siteleri de beklıyorum.. yanı usblı vıbratorden sonra mantıgı cok da zor olmasa gerek gercı aynı tatmını saglamaz tabi :D
Etiketler: google liveley, liveley, second life, simülasyon, teknoloji, usb, vibratör
31 Temmuz 2008 Perşembe
30 Temmuz 2008 Çarşamba
johannes, remember yesterday and say ı remember you (! video)
14 yorum Gönderen Zarpandit zaman: 15:16Takıntılı insanlar mıyız? Ev arkadasım geldi ankaradan, eski gunleri düşündük, okulun ilk başladığı zamanları, bi arkadasımız vardı yunus tu kendüsü. Dün gece internette 2 saat boyunca deli gibi adamı arandık.
Eski arkadaşlar değerli oluyo galiba, adamı nasıl kaybettik, nasıl iletişimi kopardık hiç hatırlamıyoruz, ama çok eğlenirdik beraber, yine bir araya gelsek ne konuşuruz acaba diye düşündüm bütün gece, hala eğlenebilir miyiz o kadar acaba?
Söylediği her şeyi yapardım nerdeyse, niye o kadar sevmiştik acaba birbirimizi hiç hatırlamıyorum, niye nişanlandın be yunus bok mu vardı, demiştim en son. Sonra bi yerden kopmuştuk galiba..Feysbukta da yok oysa, niye var bu feysbuk o zaman? Hani eski arkadaşlarımızı bulabiliyoduk? Yalancı herkes yau! İsyankar oldum..
Belki de o kadar da mühim şeyler değildi yani, niye aradık ki o kadar bu adamı? Hani olur ya bazen bazı insanlar çok mühim olur senin için, çıkmaz aklından ama o seni belki hayal meyal hatılıyordur.. Bazen öyle hissediyorum bi çok insanla ilgili ya da belki cok onemlı oldugunu sandıklarım ya da cok onemlı olanlar beım ıcın bana oyle hıssettırıyorlar. Bu da öyleydi galiba yani beraber cok bişi yapıyo da değildik, toplaşır gider içerdik en fazla ama cok da severdim keratayı o ayrı. Eşşek yaşındaydı bi de ama küçücük çocuk gibi karda kışta deri ceketiyle yatar yuvarlanırdı yani. Neyse belki o hiç hatırlamıyodur, görse kimdi lan bu der belki tanır şaşırır filan bilemiyosun işte. İlginç yani. Herkesin başına geliyodur umarım bu ya, herkes böyle olabılcegınden korkuyodur umarım cunku bir konuda daha sorunlu oldugumu dusunursem kendımı surdan atabilirim.Bi de belki de bu kadar cok sevmıyorumdur aslında, etrafımıdaki diğer ınsanlar ıgrenctı cunku yani ve onu daha cok sevıyodum, o yuzden cok sevıyorumus gıbı de gelıyo olabılır.
Neyse, Şu şarkıyı Johannes leopold von Emre' ye ithaf etmek istiyorum..herneyde yaşıyor ve yaşatılıyorsan 80'ler insanı, sebastian bach öpsün seni :))))
Hatta "o da mı geymiş lan vaaay a.ına koyyuummm!!"
Etiketler: Ankara, eski, ı remember you, ilknur, Johannes leopold von Emre, sebastian bach, skid row
28 Temmuz 2008 Pazartesi
Aslında bir konu var..
neden konuşamayız?
neden hep suskunsun?
ben güzelim kadınlar berbat!
neden buna gülmezsin?
neden hep mutsuzsun?
sorular sorunca dersin ki,
neden çocuksun neden büyümezsin?
elimde cevabım yok!
olsa neye fayda, yüzün bana dönmez ki..
ağzımda hep tadı var,
üzüm gibi paslı bitince gitmez!
hem yarası hem dikeni var!
batırır beni de yaralar,
acıtır sabahlarımı..
birileri var birileri var
birileri yine sarhoş!
birileri yaz birileri kış
birileri önce!
birileri bize apaçık, birileri pişman!
birileri bize çok acı!
birileri çok acı!
birileri bize çok acı getirdiler!
birileri farkında birileri farketmedi!
birileri sağ birileri sol birileri farketmedi!
o da bunu görmedi!
bu da sana hiç yetmedi…
üçgen gezegenleri meşhur cinayetleri
yine onu vurdular yine ona bam!
yine geri sar, yine sarhoş
yine benden uzak kalmış!
beni terketmedi, beni bırakıp gitmedi!
bir yanı tura bir yanı yazı,
bir yanı da bana kalmış!
yine ona ne güzel seslendiler…
yine gözü apaçık, gözleri apaçık!
birileri bize çok acı çektirdiler!
Etiketler: birileri var, maruf a, Yasemin mori
16 Temmuz 2008 Çarşamba
14 Temmuz 2008 Pazartesi
evett.. uzun bi zamandır yazamamamın hıc bı bahanesı yok, cunku yaza-a-mamaktan değil, üsengeçliğimden yazmadıgımdan bı suru azar işittim ozandan :)
o zaman, yarın mısafırlerımız gelıyor dıye baslamak ısterım. bu mısafırlerın arasında daha once hıc gormedıgım kucuk bır oglan çocuğu da var. bu tamlamayı tamamen onu asagılamak ıcın yaptıım. yoksa kucuk adam, minik erkek filan gibi iğrenc şeyler de yakıştırabılırdım pekala zira kendısı anneme "seza bebek" diyen ve evet, bunu "hey baby 'com here!" modunda zikreden 5 yaşlarında bir velet.
cocuklardan nefret ederım. bu bırıncısı. hormonal olarak cocuk yapma modunda olsam ve her cocuga agzımın suları akarak baksam da, onlardan gercekten nefret edıyorum.
bu ufaklık daha gelmedı. fakat gelınce emınım kı mılyon tane patavatsız laf edecek, ben de agzına vurcam, anası -kı onu da tanımıyorum henuz- bana kızamıcak cunku mısafır, fakat ortam baya iğrenclesecek.
bı dusunun kucuk cocuklar ne kadar rezalettır, hele olabıldıgıne kaba kucuk erkek cocukları. hayır kımse bana "onlar saf,naif ruhlar" (ince ses tonu ve acıyan bı ıfadeyle soylenecek) o yuzden vırk zırk mavalı okumasın. ben 4 yasındayken gayet bılınclı ve kıbar bı cocuktum. yaptıgım ettığım "kotu" seylerı de cocuklugun avantajlarından faydalanarak yaptıgımı cok cok ıyı bılırdım. sımdıkı veletler bızden cok daha zekı ıddaları ortada dolastıgına gore kımse bana yok bık bık yapmasın kardesım.
bak sımdı, bu cocuklar soyle yapar genelde.. al cocugum sunu hebehebeye gotur bakalım, "hehehe o girkine mi" veya.. aa anne bak şu helehe ne kadar şişko.. aa senin burnun nıye bu kadar buyuuk? fılan. cocuklar bunları bilinçli bi şekilde yaparlar efendım.. dogduktan sonra vaftız gerektırırler.. ya da arada bi dövmek lazımdır.. ya da sadece bağırmak yeterlı olur.. fakat ne olursa olsun..cocugunuzu ıyı yetıstırın, yoksa cok fena çakarım suratına!
26 Haziran 2008 Perşembe
hayatim bosluklardayken tanistigim; o olmasaydi nerelerde kimlerin altinda calisiyo olurdum bilmiyorum sorgulamak bile kortugum olurdu blogun var olus sebebini bu yazi icin siktir edip sadece senin icin yaziyorum, hayatimi var olusumu anlamlandirmaya bile calismiyorum cunku benim yerim senin kafanin ici yanlis bi yerde oldugumu biliyorum bu yusden sorgulamiyorum bile bunu olmasi gereken kafanin icinde, daima lilya filminde ki kucuk oglan cocugu gibi sana kisin sebze yetistirilmemesini ogutlemek senin camille clodel kadar yetenekli oldugunu, anlamasan ve kendini degersiz bulsan da her seye ragmen, butun cektirdiklerine ragmen solemek august rodinlerin kendini sana bisiy olarak gostermelerinden korumak, evet var olusum bu temellidir soledigimiz yalanlarin varligini kabul ederek olusturdugumus farkli bi durustluk hali bizimkisi "gencken" bikmadan dinledigimis gurbun adinin egoist olmasi bile yeterince metaforik gecenin en karanliginda sana gelip votka tonik olmak annen ben sen ve diger butun pipisi olanlar bulutlarin ustunde erisilmes bi dialog hali nerde olursam oliim seni her daim duyumsuyorum, hic bi zaman dogum gununun ne zaman oldugunu bilemiycek olsamda iyiki dogdun kafanin icinden.........
23 Haziran 2008 Pazartesi
14 Haziran 2008 Cumartesi
sabah iğrenç uyandım -o son birayı ıcmıcektık. yanımda ılknur uyyomuş, korktum, tanıyamadım, kimle yatıyorum lan ben dedim. ayrıca dun gece yaptıklarımı hatırlamadıgım ıcın suclu hissettim, kim bilir neler konuştum, neler soyledım abuk sabuk..her solıcegım hazırdı oysa ki. acaba soyleyebıldım mı? zannetmıyorum.. hatırlamıyorum da. dışarı cıkana kadar bir iç sıkıntısı, bunaltı, bulantı.. ne varsa yani, hepsı tepemdeydı.nefret ettım kendımden. dun gece de etmıstım, dun geceyle ılgılı hatırladıgım tek sey de buydu zaten. aha dedım sabah, sıctım, batırdım, napcam ben dedım, rezillik dedim. olmadıgım bısı mı oldum dedım naptım ben filan filan kendımı yedim yani..
kahvaltı ertesı eve gıtmek lazımdı artık, dısarı cıktık, gözüme günes kactı. cok rahatsız oldum, gözlüklerimi taktım, bütün mm2 lerimin hepsine güneş kaçtı. İşte o an dank etti - artık yaz gelmiş.
Yaz ve gunesle 2 senedır bu kadar samımıyız yoksa hıc sevmem kendilerini. Ama bu sabah, herşey durdu, guneşin heryeri ısıtmasıyla kendi hayatımın içinde kayboldum. Kendimi varoluşculugun tanıdık kollarına bıraktım büyük bi guvenle böyle geri geri düştüm kollarına yani, o derece. napıyorum ben dedım, naptım, bu değilim ki ben! Çabalayan, kendını hırpalayan biri değilim ki, niye ugrasıyoruz? bırak gitsin, yaz gelmiş yahu, herşey bitti, butun kış bitti, ankara, okul, aşk meşk çabaları, o an herşey bitti.. bütün rezil hissiyatlar.. böh demişim sıkılmışım ya.
Ve alışveriş, insan ufak ufak meyvelerle ancak bu kadar mutlu olabılırmıs. Erikler şeftaliler zart zurt eve geldım yemek yaptım buyuk bı hırsla.. Etlipilav, o, bu bi suru sey, uzun zamandır yapılcaklar lıstesınde duran herşeyden yaptım. herşeyden kurtardım kendımı, yırttım.
Yapılcak herşey bitsin istedim lan bugun, güneşle goz göze geldik diyorum.
Paramın olmaması, bi dersten ffle cakmam, hala ankarada oluşum, dun geceden hıcbısı hatırlamamam, hiç bişi sorun diil artık. Çünkü yaz geldi, deniz kenarı, kitap, alkol, hamburger, sports, alaçatı, anne... yaz geldi lan! hıc bısı umrumda diil bugun, elimde meyvesuyu, herşeyi halletmişim aslında hiçbişiyi halledemeden ama işte güvenilir kollardayım... Güneş, deniz, varoluşcu kafa.. bi de ozan olsaydı yanımda yuh derdım yau.. hay amk yani. ama olsun yanımda olmayan ınsanları da yanımdaymıs gıbı dusunuyorum bugun.. mutluyum, güvendeyim, güneş var.. önumde çılgınlar gibi çalışılcak aylar var.. koymuşum yau.. nolcak yok rezıl etmısım kendımı yk cok ıcmısım, orda burda, yok her sarhoş olduğumda kendımı aynı evde bulmuşm, yok kırk yılda bir birinden etkilenmiş de bi bok becerememişim.. nolcak yani, nedir yani, hayır napıyım yani? höyt!
12 Haziran 2008 Perşembe
sanemın bu sıyası tutumunu dengelemek mı amacım yoksa gercekten ayaklarımın hıc yere basmayısından mıdır bu yazdıgım yazılar bılemıyorum, ama ben hair muzikalinde yasıyan, la bohem agarlıgında bırıyım sanırım yazıya hair muzikaliyle gırmemın sebebi muzikaldeki antimilitarizm kalıpastırılmıs ınsan gorunumu gıbı kavramlara karsı olan bu tutumun sımdılerde oldugu noktayı sorgulamaktı herkesın kendı kısılıını ortaya koydugu fakat ortaya koyarken ne kadar aynı oldugunu bulma halınden ıbaret, kı sekiz metre oteden bı kadınn sosyal durumu ve dunya gorusunu tahmın edebıldıgımız yada edebıldıgımızı sandıgımız bu toplumda kım ne kadar kendı aslında bunu bılemıyorum bulmusta dıılım. gorucu usuluyle evlendırılen kızların sehır hayatındakı denklıklerıne bakıldıgında tek gecelık ılıskı ve mutlu cıft ozlemlerı gozden kacmasada ıkı durumda da mutsuz olan ınsanın dogru yada olması gerekene ne kadar yakın oldugu tartısılır gorucu usuluyle evlenmıs kız bı kere kendı sınırlarının dısına cıkıcaktır ılk gordugu adama asık olucaktır kı cogu ınsanın ılk bırlıkte oldugu kısı vazgecılmezdır tek gercek ask oldugu sanısı o ruh halınde kor edıverır kısıyı cok bılmıs bılmıs ılıskı muhabbetı yapıyo gıbı gorunsemde degınmek ıstedıgım olmak ıstemedıgımız kacındıgımız seyın aslında ne kadar bıze yakın oldugunu gostermek ınsanlar tarafından reddedılen cınsel arzualrını porno uzerınden tatmın eden kısı sehır ınsanı kafede yalnız basına oturup sarabını ıcerken bırlıkte gercekten ıı vakıt gecıren cıftlere bakan v hayıflanan kısı nın gundelık pornosudur aslında olmayı dusledıgı kendını ıcıne koydugu bı super kahraman fılmı gıbı kendını kareye yerlestırıp bıraz bulundugu bunalımdan cıkmayı ısteme halı her ılıskıde kendını gelıstırırmıs ınsan her seferınde daha onemsız kılmak ıcın daha az kafanı mesgul etmesı ıcın yada sadece anı olsun dıye yasarmıs geldıgım yere baktıgımda olmayı ıstemedıgımız seyın tek eslı baglılık yada cok eslı ozgurlugun de aslında aynı temellı oldugu kımın daha mukemmele yakın bı ılıskılenme halı oldugu hala soru olsada yazıya baslarken ornekledıgım hair muzıkalındekı sevılmıyen kravatlı sıradan bos ınsanların sırf aynılasmamak ugruna aynılastıgı toplumda reddettıklerımızı neye gore nıcın reddettıgımızı tekrar hatırlıyalım fazlasıyla geleneklerıne baglı bı yazı gıbı gorunsede asında sadece eglenıyorum herkesle yasadıgını zanneden herkesle hayatın ıcıne olesıne burnunu sokup nefes bıle almayı unutan herkesle hırsları kaygıları ve pesınden kostuklarıyla kayıpları cogalan herkes bunun ıcıne benım dahıl olmadıgımı solersem sanırım herkesı aptal zanneden aptalı oynar olurm her zaman oldugu gıbı ucunu ucsuz bucaksız bırakmaya calsıtıgım bu yazıdan ozan ın gorucu usuluyle evlenmeyı duslemesı sadece bı kere olmasını ıstedıgı bu evlılık halı gıbı bı sacmalıgı cıkartıp bana yorumlarla ordan saldırma ıhtımalınızı ortadan kaldırmak ıcın bu notu dusuyorum ben bole bı dusunce sıstemıne mensup dıılım sadece malzemem bıtmıstı ve en yakınımdakını kendı ulkemde hala var olanı kullandım yorumu sıze sureklı okuyucum oldugunu sandıklarıma bırakıyorum cok hazırlanamadan yazdıgım ıcın uzgunum devamı gelıcektır...
9 Haziran 2008 Pazartesi
Geçen yazıdaki ruh halını ustumden attım sayılır, gerçi tam olarak halledemedim tabi, söylemek istedğim seyler var fakat durum BlogWars a dönmeden hemen bir göbek hamlesiyle konuyu değiştiriyorum..
Aslında bunu uzun bı zamandır yazmak istiyordum; Cannesdan beri.. eh cok da uzun olmamış..
Nuri Bilge Ceylan tapılası adamdır.. alakalı bır yazımız daha bulunan "minimalist sinema" şeysinin türkiye ayağının onemlı bır ısmıdır kendısı, sahane kareleri vardır kı fotografcıdır herseyden once, sergileri vardır şahane.. Filmlerden bahsetmek zaten yersız, nasıl sahane olduklarına soyleyecek bişi yok, bazı "aksıyon"cular sevmese de sinema sanatı denen şey arkadaşlar, böyle yapılır :) (tabı burda ozan benden daha cok konusmalı galıba ama sesını duyamıyoruz sinema diyince, ilginçsin ozan :))
velhasıl kelam, bu adam her sene ödül taşır ülkesine..‘tutkuyla sevdiği yalnız ve güzel ülkesine’ ithaf etti bu yıl de ödülünü. Tabi baykal'dan bizim küçük diğer beyinciklerimize kadar bunu konuşmayan kalmadı..
Nuri Bilge Ceylan artık bir faşisttir bazıları için, diğerleri için vatansever, bazılarımıza göre atatürkçü, bazen de solu bir yerlerinden tutabılır hala..
Bu cok sık olmaya basladı fakında mısınız? Sankı akp hukumetınden ıtıbaren daha sık yaşıyorum bunu.. sureklı bır dejavu, her nasıl yazılıyosa, "aa ülkem dedi, atatürk dedi, hak ve özgürlükler mı? aaaa..." ülkem olmayacakmış, türkiye yeterli.. atatürk değil, mustafa kemal.. mumkunse kemal. hak ve ozgurlukler mi, ahlak nerde kalır o zaman? ...aslında bende de basladı bunlar gibi önyargısal zamazingolar.. ama cok fazla siyasilesti iş ya da siyasi hedeler cok fazla önyargısallaştı.. gibi :)
belkı bu yuzden bu kadar kızgınım şu ruh hallerıne, su konusmalara..
mustafa'ya her seferınde bayılıyorum, genelde bayılmam, ama bu konusmaları yaptıgımız her seferde bayılıyorum.. "bu ulkede laıklık faşizanlıgı yapılıyor"
evet mustafa deli gibi hem de.. (unutmadan; mustafa politika dergisinde yazmaya başladı, ilgilenen olursa )bu ulkede her şeyın faşizanlıgı yapılıyor, belkı sadece bu ulkeye de ozgu değildir bu bilemiyorum...o zaman cok farklı boyutlara açılmak gerekecek, yuzeysel bırakıyorum.. (evrenselliğe yonelmek istiyosam da herseyın ucsuz bucaksızlıgı sarıyor benı, postmodernızm bi tarafımdan cekıstırıyor, bi taraftan postyapısalcı egılımler.. postlardan tiksiniyorum ama postum ben, affet weber, affet her gece bana dokunan "adam smıth'ın gorunmez eli"..)
aslında yazı burda tıkanıp kalsın ıstemıyorum, cok farklı yerlere akıp kayıp gidesım var, nufus cuzdanımdakı din hanesinden, okuldaki din derslerimden girip, mahkeme kararından çıkasım var..
öyle ya, biz tartıştık mı meşhur turban meselesını burda? aslında tartıscak bısı yok, akpnın kapanmasını tartıstık mı? hayır. kıçımdaki dondan bahsedıyor muyuz? hayır.. cunku bız konusunca bişi olmuyor..
İşte demokrasi bu! Bayıldıgınız, herşeyi bitiren demokrasi, konusuyormuşsunuz gıbı yapıyorlar.. ama aslında bı bokunuzu dınledıklerı yok.. Bunu zaten bılıyorsunuz.
Bilmedğiniz, bildiğinizi düşündüğünüz şeyleri aslında sorgulamadıgınız, (bu blogun sorgulamakla ilgili obsesif bir yaklaşımı var, takipçiler bilecektir :)) bilip bilmediğinizin farkında olmadıgınız aslında. Bu hepimizle ilgili, bende de var yani, gayet dogal bi şekilde.
Bunlara akp oyunları gıbı asalak etıketlerle yaklaşmayacagım, bunlar hiç bir yönetim katının sucu değil, cunku onlar orda "sizin için" var, ama biz onlar orda oldukları ıcın varmışız gıbı hıssedıyoruz.. biz bunu unutuyoruz, demirel'e hala "baba" diyoruz, onu kanımızdan canımızdan sayıyoruz, kım oldugunu unutuyoruz, sankı hep varmış gibi, değiştirilemeyen -babamız gibi kabul ediyoruz, bilinçaltı.. ama siz bunları aslında biliyorsunuz..
Bu ülkede din özgürlüktür. bana dogar dogmaz etiketlenen bir "özgürlük". Ah, ama sız bunları zaten bılıyorsunuz.. daha kendı dılını konusamayan cocuklara abidik gubidik arapca zamazingolar ögretiyorsunuz.. (bu esnada ezan okunur :))
eh ben buraya nerden geldım?_ ah evet sız bunların zaten farkındasınız..
gecenın bu vaktınde verdıgım bu salak orneklerden kafanızın ıcınde kendiniz ılerleyebılecegınızı dusunerek hata yapmadım umarım, zira minik kafalarınız yetsin bunları kavramaya dıye bu basıt ornekler.. cunku sız hala bana isimler takan, beni ellernde sarımsak ve haçlarla kovalayan insanlarsınız, görüyorum ki değişen bişi yok.
ah, siz bunların zaten farkındaydınız...
tutkuyla sevdiği yalnız ve güzel ülkesine ithaf etti ceylan bu odulu, cunku ulkesı kendı içinde bile yalnızdı, aa, ama siz bunun.... :D
nerdeeen nereye, bak işte :))))))))
Not: konu nerelere gelmiş, haberim olmamış, ben bunları anlatmayacaktım ki :)..ben yabancılaşmadan bahsedecektım bugun,goruyorum ki olmamış, hersey de cok yuzeysel olmuş, ayrıca hep aynı seylerı gevezelıyorum kendımı de tekrarlayıp duruyorum ayrıca bunu da cok matah bısı yaptıgımı dusunmedıgımı belırtmek için yazıyorum.. bi dahaki yazıyı ozandan beklıyoruz, cunku benden adam olmaz :) ..hadi geçmiş olsun :)
blogwars-pipicik için özel de bı not yazmıstım, vazgectım sildim, sonra dedım ki koy amk, sora yıne vazgectım ve artık yok o not :D
23 Mayıs 2008 Cuma
ah ne hoş yine dunyanın en sıkıcı kadınıyla birliktesiniz..
benden istediğiniz bişi var mı? varsa yapabılırım, yaparım cunku ben.. hayır ıste oyle değil, yapmaya caıstığım sey ben sızden farklıyım gibi sacma bı hava yaratmak degıl, neden bunları hıssettıgımı sorgulayabılmek..
evet ben kafası karısık biriyım.. sabahın 6 sından berı buraya ne yazacagımı dusunuyorum, 3 saat oldu, bu yazı 3 defa degıstı..
çok sacmalamışım ılk ıkı yazıda, fazlaca anlatmışım, ama buyudum artık anlatmamak lazım herseyı..insanın kendını anlatması zor iş, baska bişi yazarken patadanak yazıverıyosun da işte, bu iş boktan.
kurallarım olmuş benım, farketmemısım.. en onemlısı; gereksiz işlere girişme, ikinci kuralımız; sıçtıysan bırak öylece, mumkunse kaç. kimse için programını degıstırme..
hıckımse ıcın. belki de en onemlısı budur. bilemiyorum. kafası karısık bırıyım ben, derli toplu dusunemıyorum.
bir kucucuk aslancık varmıs bılırsınız, sabah onu soyleyerek uyandım, sacmasapan bı yerde. (tanımadıgın ınsanlarla takılmak sacma, bunu bı daha yapma! ) saçma cunku ben 'yenı' insanlarla iletişebilen biri değilim.(yapmazsam nasıl yenı bırılerıyle tanısabılırım? o zaman tanışma!)
böyle yapınca cok "cool" oluyosun.. sen biraz aptal mısın?.. karıya bak, bu ne lan?.. manyak olum bu... yok abi ben almasam bunu... nıye hıc konusmuyo?... eglenmiyo musun prenses?..
ah tatlım benım, eğleniyorum ben, hem de delı gıbı.. ayrıca sen cool gormemıssın, evet belkı aptalım bıraz..ama tamamen senın yuzunden.. belki de hoşlanmadım senden, belki de anlamaya çalışıyorum?
bıraz kırmak lazım belkı kafanın ıcındekı kalıpları diye dusundum butun gece, kafanın içindeki şkillere oturtmaya çalışmamalısın insanları, ya da sen uyaya calışmamalısın. yanı butun gece degıldır tabı, ne istediğini bilmeyen bırı olabılırım ben ama sureklı degısmıyor fıkırlerım en azından.. bu ıyı mı onu da bılmıyorum..
koydugun kurallara uymak lazım.
evet cakealamode dunyanın en sıkıcı kadınını dınlıyorsunuz su anda.. yanında otursanız sıkılırsınız yani, cunku tanımıyorum kı ben senı, ne konusabılırım bırden bıre, konuşsam yapmacık olurum, konusmasam uzak olurum.. ne yapmak lazım acaba?
herseyın cevabını bılıyorum, ama bi bunu anlayamadım senelerdır. sosyallesme sorunum mu var? sanmıyorum, bi suru insan var etrafımda.hayır cok da eglencelısın dıyolar bana ama.. hmm.. ah! evet, biz benzemıyoruz bırbırımıze.benzıyoruz gibi gelmiş olabilir ama yok demek ki.. tamamen bu yuzden iletişmedeki sorunumuz.
bu yuzden sevmıyorum ınsanları, inanların cogunu sevmıyorum, hayır senı de sevmıyorum. korkunc cabalara gıremezmısım artık birine laf anlatmak için, ben bunu anladım en azından. hıckımse ıcın. guzel bısı bu bence. kendını var edıyosun. kafa patlatmamak lazım benım kafam sureklı uzaklaşıp yaklasan mılyonlarca seyle dolu, bu yuzden de olmuyo olması ıhtımalı var.. o nası bı cumle :) kimseye önyargılı yaklaşmaın :))
neyse, sabah kalktım, gercı cok sıcaktı uyuyamadım, aynı yerde oncekı gece de kalmıştım, konuşmusum filan gece, bildigin sıkılmışım yani :D neyse sabah kalkıca koştur koştur rahat bı yerlere geldim, 6 fılan dı heralde.. hala aynı yazının basındayım .. saat 10a geliyo.
kurallar neydi? bı hatırlayalım son kez :
1. bu işlere bi daha girişme!
2. sıctıysan bırak kalsın!
3. kımse ıcın bışı yapma! -- bu sefer bunu yapmadım.. bi kere yapmadıysam bi daha yapmam zaten, bu iyi haber..
4.herkes dusundugun gıbı olmayabılır, olabilir de, ama buyuk ihtimal değildir.
şimdi bi de şey var, anladıgını sanırsın ya birini, o sanan kişi için cok "andon" bi durum. (bu kelime yenı gırdı dagarcıgıma ama cok eglendirdi beni angut gibi bişi karşılıgı galıba :)) yani düşüsene, aha bunu anladım lan, nefret ettı bu bnden diyosun, sonra ona sokuşturuyosun, ama senden nefret etmemıs o aslında birden salak yerine konmuş hisetmedin mı? hissetmelisin :D
neden bahsettıgımı anlayabılen var mı?
ben ne yazdıgımı bılmıyorum.. 3.yazısım bu, ama bılmıyorum..kararlı bırı degılım, hayat sureklı degısır, ayak uydurmak için herşey çift yönlü, bunu buldum ben de işime de geliyo galiba.. cok hoş :D
kucuk bi kız cocugu pipicik buldu yolda ustune bastı, pırç :D
16 Mayıs 2008 Cuma
Etiketler: Costa Rica, Guillermo Vargas Habacuc
8 Mayıs 2008 Perşembe
cumartesi aksamlari rainbow house adindaki bara gidiyorum bi kadeh bisiy uicmek yada farkli yuzmer gormek icin her hafta farkli temaları olan ucuz bi escinsel bar olmanin aksine tercih edilen bi barda diil. gene gerceklige cok ca bulasmis aktivist kaygilarla acilmis bi bar, gecen hafta cumatrtesi gunu gittigimde zor acılan kapısdan ıcerı gırdım ve - acık mısınız dıye sordum sorumu tekrarlattı - pardon? tekrar sordum ve acık oldugunu gorup ıcerı gırdım barmen e bı kadeh kırmızı sarap alabılırmıyım dıye sordum
-pardon
-bı kadeh kırmızı sarap alabılırmıyım?? diye yıneledım
-sarap, kırmızı mı beyaz mı?
-kırmızı
-kırmızı
-evet kırmızı bu ıletısım sorunun dan sora onume gelen kırmızı sarapla etrfı ıncelemeye basladım kımse konusmuyodu ınsanlar sesler cıkarıp gulusuyolardı dıkkatlı baktıımda sagar ve dılsız olduklarını anladım o sirada sessizligi dinledim nasi bi el isareti konusurken yaratigin vurgu yada armoninin yerini tutabilirdi kahkahalarini duyabiliyordum musik bile yoktu toplanan bi kac kisi her zamanki escinsel konularinin icindelerdi gecen gece yattigi adamdan bahsediyo olmaliydi beni otekilestirmelerine izin vermistim dilsiz olan konusamiyan bendim bi acima mi yoksa sadece merakmi beni o kadar saat tuttu orda beni zaten escinsel oldklari icin oteki olanlar bi de dilsiz olmalari sorununumu yasiyolardi buna sorun diyorum cunku duruma dar bi aciyla baktigimi biliyorum oysa onlar icin bu sorun diildi hayata benden daha entegre olduklari kesin di ve o kadar sessiz insan o bulusmayi cok onceden tasarlamislardi ve ben dim orda uyumlarini bozan bi onceki gece sessiz filmlerin tanricasi gloria swanson in filmini seretmistim sunset boulevard izliyenler bilicektir orda norma desmond adindaki eski film yildizi 100 % sesli film sektorune olan lanetini kucuk bi cizgiyle gecmisti bu tesadufun bana bisiler yaptiini farkettim sırf ttoplumla ıletısım kuramadıgım otekı oldugum o ortamda bunu dogrulatmak ıcın bı kadeh daha kırmızı sarp ıstedım sadece konusabılmeme yada işite bılmeme ragmen onlardan daha sagar ve daha dılsız oldugumun metaforuydu bu belkıde bunu dogrular gıbı kırmızı sarabı gostererek ıstedım
ve sanemın su an ıcınde bulundugunu tahmın ettıgım bu realist tutumunu desteklıyorum sagar yada dılsız olmayı reddedıstır bu yazdıgım yazı bunca zamandır karsısında durdugum gorünün degiştigi ve bu blogun ana felsefesı olan bilginin anlık olusunu dogruluyorum ve kendımı elestırıyorum
Etiketler: avrupa, bağımsız, toplumsal, yabancı, yabancılaşma
18 Nisan 2008 Cuma
Etiketler: marques de sade, penis, pippa bacca