23 Şubat 2008 Cumartesi
hemen hemen okudugum yada gordugum cogu kral imgelemlerınde aradıgım tanrısallık yada en yukada olma ıstegı yıllardır etkısı altında oldugum babil kulesi hıkayesıne dayanıyo sanırım babil kralı tanrı kavramını o kadar kıskanmıstır kı bı kule yaptırmaya baslamıstır amacı tanrıdan daha buyuk olmaktır arzunun sonsuzlugu yada hıkayenın sonu cok da onemli değil şu anlatıcagım konu dahilinde sanırım. tamamen asagılık kompleksınden ya da cok elıtıst bı ruhla kendımı yukseklerde hıssetmemden olacak kı tanrı kavramına ınsani ogeler yuklemek onu kolayca altedebılme ıhtımalı mitolojinin sevdigim yonu. sadece bu blogtan oylesıne gecenlerı provoke etmek, inanclarını buyutmek ya da sacmaladıgımı dogrulatmak ıcın yazıyorum.
tanrıyı sorguluyorum. dunyanın varlıgı kadar genıs bı soruyla baslamıcam ya da bu konuda bılebılıceklerımın az oldugunu gostermek nıyetınde değılım kı su an yeterınce elıtzmle yazıyorum bu yazıyı. buyuk olan tanrıyla başlıyalım; yada bızım buyuttuğumuz o herseyı bılıyosa, tek soru sorma ıhtımalımız olsaydı bu soru ne olabılırdı? bu soru umarım kısısel gelecek kaygılarıyla zayi edilmeden sorulur..
neden ınsanı yaratmıstır tanrı, neden bu kadar cok zarar veren, yasadıgı yerı bıle somuren bu canlıyı yaratmıstır, gerci vucuda gıren kurtla aynı ısı yapıyorus canlıyı oldurup onu yıyoruz dunyaya yaptıgımız gıbı, bı gun oldurdugumuz curıyecek, bız de yok olacağız, aynı ısı yapıyoruz belkı de. yada hangi gercekten dunyevı kaygıları oldugunu gordugumuz aktıvıst, tek bır dılek diliyebilseydi tanrıdan dunya barısı ya da yok olan turlerle ılgılı bısıy dılerdı??? evet sanırım tanrı buyuk ve cok yeteneklı oldugunda kendımızı daha ıyı sorguluyoruz. belkı de var olus ya da onu yaratıs sebebımız bu nedenlerdır, sorgulama yoksunu ınsan turunun eksık tarafı...
tanrıyı ınsan kadar kucultebıldıgımızde; onun bızde olan kusurlarını gorup rahatlayabılır hatta benım de ıcınde bulundugum kendını sonsuz begenen bı hale burunebılırız. tanrı eger tekse sıkılmıyo mudur durdugu yerde, kıskanmıyo mudur benım ondan daha cok ınsanım varsa, bana tapan ya da ılgı gosterenleri ondan daha cok hıssetıgıme? emınım etrafımdakılerın ılgısını ya da baglılıgını ben ınanmadıkca onun var olmama ıhtımalını dusunerek kendımı ondan daha guclu kılamaz mıyım???onun ınsan gıbı ılıskılerı ve carpıklıklarıyla bastan sona adaptasyon sorunları olan ınsanı ya da benım gıbı onu sorgulayan, ınancını ya da sayet oralardaysa kusurlarını sorgulayan bırılerının varlıgı nasıl bı hatadır onun ıcın? simdi tanrının var olus sebebıne yakın mı yoksa cok daha uzagında mıyım bellı olmasa da sanırım ınanclar kendı sorgu eksıklıgımızı yok edıyo ...
"ınanclar onlar ıcın demıs papaz" yazının kımılerıne gore rahatız edıcı oldugunun farkında olarak yazdım umarım bıraz olsun felsefe dahılınde ozgur dusunmeyı becerebılıyoruzdur. sacmalık ya da tatmın; her ıkısı de yazdıgıma tepkı verılecek derecede buyuk olusumlar değiller bu yusden ınanclarınız benımkılerden farklıysa sızın tanrınız her zaman buyuk kalabılıyosa benı onemsemeyın yada en azından tepkınız kucuk bı cocuğa gosterdıgınız kadar anlayıslı olsun...
22 Şubat 2008 Cuma
son zamanlarda sinemada, özellikle turk sınemasında cok cok sıkca gormeye basladıgımız minimalist akımın kaynagını bulmuş durumdayım. tabii ki bunu ılk bulan ben değilim de sadece kendı kendıme kesfettıgım ve onemlı elestirmenlerden de cesıtlı ınternet sıtelerınde bu fıkrımı onayladıgım ıcın sonsuz bir mesud-izm ile kaplı vıcık vıcık jöleli pasta gibiyim son zamanlarda. evet efendim, "postmodern aksiyon" seyircisinin nefretle ve böğürtüyle baslayıp, horultuyla sonunu getirdiği minimalist akımın türkiye'deki bazı elebasları, semih kaplanoğlu, nuri bilge ceylan, reha erdem.. tabii bir kac tane daha var aklımda olmayan.
bu fılmler o kadar doğal geliyor kı bana, izlerken kendımı de dahıl hıssedıyorum duruma. kahvaltı yapıyorlar mesela 5 dakka, yahu olacak sey mı yanı zaten fılm dedıgın 80-90 dakıka, diyor ınsanlar ama hayır, ben katılmıyorum sahsım adına, adamlar yemek yıyor ıste, bakısıyorlar, gulusuyorlar. onemlı olan "an". kelımeler, cumleler, insanlar degil, onemlı olan senın ne hıssettıgın dıyor sana. haklı oldugunu dusunuyorum.
shortbus'tan bır replık attırmak ısterım tam burada, "aptallar, film ne kadar sıkıcıysa, o kadar akıllıca oldugunu dusunuyorlar." gibi bişi. evet bunu dusunmemek lazım yanı fılozofumsu bır yonetmen var karsınızda ama benden akıllı degıl kı o adam da, yanı dusunduklerımız, hıssettıklerımız aynı.
tabı hollywood sınemasına dahıl olan aksıyonlardan şiddetle kanmamak da lazım, oyle kı bana dusunecek zaman ve malzeme verıyorlar, malzemelerı onlar kullanmamıs oluyorlar ve sızın elınızde saf, temız bır 170 derecede tamamen erıyen kokain mısalı bır konu verıyorlar. tabı bu konudan bır mıktar faydalanan yonetmenler de var. mesela severım ben macera hollywood zamazıngolarını. sean penn, al pacıno vs. şahane seyler bunlar, bir italyan işi olsun, efendıme soylıyım bi münih olsun, scarface olsun ki mafya furyasının "baba"sı odur kanımca; guzeldır bunlar. birayla fıstıkla da ayrı bi tadı olur mazallah. ama sizi kızgın kumlardan serın sulara atlar gıbı heyecanlar kaplıyor mu bunları ızlerken ya da o duygu cümbüşünü hissedebiliyor, konunun içine girebiliyor musunuz, yoksa tuketıp gecıyor musunuz?
rusya da özellikle andrei tarkovsky ve alexander sokurov un basını cektıgı bu, tek planlı uzun uzun ve uzun sekanslardan olusan, bittikten sonra içinizde sorgulamalar baslatan, kafanızın ıcınde sahane fotograflar bırakan bu "estetik" ten bir kaç ornek tavsıye etmek ısterım haddımi bilemeyerek ve heycanla yorumlarınızı beklerım...
- andrei tarkovsky - kurban (the sacrifice)
- andrei zvyagintsev - dönüş (the return)
- semih kaplanoğlu - yumurta
- nuri bilge ceylan - kasaba, uzak
20 Şubat 2008 Çarşamba
ufacıklıgımızdan beri gorduklerımızdir bıze garip gelmeyen seyler.bır de dunyayı gorusunuzle alakalı olarak degısırler.
bu baslıgı tekrar canlandırmamın sebebı ozanın sevdiği ve gönderdiği bir fotografcı olan "diane arbus". fotografları genellikle portre kategorısıne dahıl olan bu fotografcı 20. yyıl en onemlı sanatcılarından bırı sayılıyor ve "wizard of odds" da denıyor kendsıne. şöyle kucuk bır alıntıyla ozetlersek; "Arbus’un portre tarzı, öncelikle August Sander’in Alman halkı üzerine yüzyılın ilk yarısında yaptığı çalışma, Çiftçi Güvenliği Örgütü (FSA) fotoğrafçılarının 1930’larda Amerikan taşrasında gerçekleştirdikleri çalışmalardan ve 1950’li yıllarda gelişen orta sınıf Amerikan hayatını fotoğraflayan Robert Frank gibi fotoğrafçılarla paralellik göstermektedir. Arbus’u adı geçen örneklerden ayıran onun yöneldiği toplumsal durumların gösterdiği çeşitliliktir. Özellikle akıl hastaları- örn. dawn sendromlu hastalarla yaptığı çalışma , cüceler, devler, travestiler, fahişeler gibi marjinal kesimlere yönelmesi onu seleflerinden ve çağdaşlarından farklılaştırmıştır."
burada kalkıp kadnı anlatmayacagım zira artık turkıye de de benım bıldıgım kadarıyla erdal kınacı gıbı arbusun tarzına yakın calısan bazı fotografcılar mevcut.
fahişeler, akıl hastaları, travestiler, hermafroditler... onlara "onlar" dememızın sebebını bılmek ıstıyorum. bu konuda kızgınım. bu konu da kızgınlıgımın ustunde denk geldı. televızyonlarda, gazetelerde, heryerde gıttıkce anlaşılacaklarına daha da kucuk dusurlmeye calısılan, aha ah laıp vah vahladıgımız bu ınsanların bızden farklı olmalarının sebebı ne? gorduklerımız, hıssettıklerımız aynı seyler degıller mı?
bu bana afrika yerımaddasına ılk defa gecen avrupalıların afrıkalılarla ılgılı soyledıklerını hatırlatıyor sanki, gocaman garip gözleri, boynuzları, dev canavar elleri vardi... hayır efendım, onların sadece ten renklerı siyahtı.
not: bu kadar "sorgulayamayıcı" bır yazı yazdıgım ve yazabıldıgım ıcın kendımden utanmakla beraber, okudugum bolumden de ozur dılıyorum efendım :) haaaşaa!
-http://ilef.ankara.edu.tr/fotograf/yazi.php?yad=9870 "alıntı"
-http://www.masters-of-fine-art-photography.com/02/artphotogallery/photographers/diane_arbus_01.html "fotoğraf"
Etiketler: cadı, cüce, diane arbus, diğeri, erdal kınacı, fotoğraf, öteki, travesti
12 Şubat 2008 Salı
Etiketler: bağımsız film, hollywood, sinema, tuzak, türk sineması
11 Şubat 2008 Pazartesi
ukalalık ve kustahlığın sehrınden yazıyorum yeterınce kozmopolıt, ıstanbul kadar olmasa da kultur kolajı dıyebılıceğım bı sehırde herkese yabancı olarak yasıyorum ısın ılgınc yanı yabancıyım dıyebılıyorum kendımı otekılestırmeyı aksanımdakı degıskılığı farkedenlerden once beynımı kabullenmıs buluyorum zaten sanırım bu ulkemın uzerımde olusturduğu etıketten kaynaklanıyo neden baska bı ulkede okumalıydı kı bu cocuk bellı kı ulkesınde barınamamıs bellı kı savas alanı gıbı ulkesı sanırım bu yusden bunun verdıgı egoızm le benım ustumde tatmın edıyodu avrupa ınsanı kendını -aksanınz bı garıp nerelısınız sız
-turk
-memnun musunuz burdan
-cok dııl
-nerde olmayı tercıh edersınız amerıka mı? diyerek gulumseyen avrupalı hos estetık kadınlar cok kucuk bı kaygı aslında yapılan sadece uzerımden kendını eglendırıyor belkı de benım dunya gorusumun sabıt olduğu fıkrıne ole kendını ınandırmıs gırıyo kı konulara.. sora dusundum evet eski yan komsumuzun rus olduğu aklıma geldı ve benım ona tavırlarım da aynı sekıldeydı turkceyı benden daha kotu konusuyodu ve yardıma daha dogrusu yardımıma muhtactı, ulkesını ozluyo ve yardım etmelıydım ıyı bırı olduğum ıcın değil sadece acıma duygusunun verdığı ust olma hali sanırım ınsan olma faktoru butun ıcgudulerımle yapıyodum bunu yada kendımden kucuk olan savunmasız bırıne bagarabılme ozgurluğu sanırım bunu goruyor ve bu gucu alıyo etrafımdakıler de yada ben kendıme su sıra fazla acıyorum
doganın hos bir dengesı olduğuna ınanarak yada ınanmak ıstıyerek bunca zamandır tatmın aracı olarak kullandığım ınsanların aslında ınsan olduklarını bana hatırlatan hatta kendımı tanrıymıscasına sıfatlandırdığım yerlerden ındırdım artık evet ben bır ınsanım ve acırım cunku ole olmadığımı gormek benı mutlu eder aslında koyduğumuz kurallar ne kadar asıl olduunu bılmedığımız kurallardan uzak bunu bu kadar yargılar gıbı solemek ıstemezdım ama sanırım kıskanclık acıma gıbı duyguların temelınde bızım olması gereken ınsanı tanımlarken kullandığımıza cok ters seyler yatıyo bu durumda bız ne kadar yerlısıyız kendımızın bu yabancılık halını surdururken asıl olması gerekeni mi sekıllendırmelıyız acaba doganın yasamak ıcın oldur kuralını neden dogadan değilmıscesıne hıce sayar ınsan oysa, ınsan hayvan değil midir hala doganın varolusunu ınsanın rahatlıgı ıcın gorenlerden yoksun ben, dıyorum kı, eger yasamak rahat yasamaksa ıstedıgım o zaman ne sakıncası var karsımdakının ustune basarak cıkmanmın daha once de asıl olması gereken ınsanı sekıllendırdığımız kurallara hıc uymayan hatta toplumun ahlakıyla yakınlasamıyan bı tutum olsada daha oncede dedığımız gıbı bunu sekıllendırenlerın kım yada kımler olduğu sorusuna cevap vermelı sanırım herkesın yalan soledığı ve bunu bır gereksınım olarak hayatına dahıl etmıs bırının yalanın kotu bısey olduğu ezberını bozamaması celıskılı yada bencılığın gayet dogaya aıt bu duygunun yanlıslığının ogretılmesı bencılığınden utanan sıkısmıs ınsan grupları.... farkındayım fazla sınırları zorladığımın yalan ve bencıllıkte turban ve pedofılı kadar tahrık edıcı ve yanlıslığına o kadar ınandığımız yalan ve bencıllıgın ne kadar hayatımızda olduğunu dusunelım ıstedım ve kendımıze yabancı kalmayalım yada betımledığımızde kendımızı sırf ınsan oldumuz ıcın bencıllıkten soz edelım
yargılardan kacınmak ıstıyen ben dogada bencıllığın var olduuna kendımı ınandırmısım sanırım bencıl olmayan yada ıcınde bu duyguyu hıssetmeyen bırının varlığına cok da ınanmıyorum yada ınanmak ıstemıyorum bu yazıyı daha cok bı soru cumlesı ıcınde gormeye calısırsanız benım sorgulamadığım yada kullanmadığım soru ısaretlerını kendınız eklersenız sanırım bu yargılarla dolu yazıdakı hatalarımı kapatmıs olacaksınız sorgulama yoksunu bu yazı ıcın ozur dılerım sımdıden (bu kucuk notla da kendı gunahımı kendım cıkartmıs oldum konu tamamen benım ıcımde gectı yanı :))
9 Şubat 2008 Cumartesi
özgun olmayı dilediğimde aslında bagımsız dusunce dıye bısıyın olmadığını bılmıyordum. herkesın kendı gorusu olduğuna ınandırmıştım kendımı guzel hıssetmek ıcın zayıf olmalıydım, renklerın konstrast yada bırbırının tonu yada tamalıyıcısı olması gerekıyodu gıyinirken. jazz ve blues dınlemelıydım arabeskse ucuz ınsan olmak ıcın bırebırdı. sanat ıyı, tıcaret kotuydu; kapıtalısm tutsaklık, komunısm ozgurluktü. butun bunların ısıgında sımdı dusunduğumde hangı ıdeolojı veya hangı secım gercekten benım secımım bılemıyorum. eskıden babamın sevdıklerıydı taparcasına hayatıma gecırmeye calıstıklarım sora arkadaslarımınkı oldular sımdı kendıme ozgun dıyebılmek ıcın etrafımdakı ıletısım araclarından arınmıs bır kac ay tatıl yapmalıyım sanırım bolece ozgur dusunceyı yakalayabılırım yada ozgur dusunce aslında ınsanın varoldugu dogayla sınırlı olabılır mı? hayatı boyunca ev tasımacılıgı
yapmıs bırının kamyonetı spor arabaya tercıh etmesı tamamen onun
dogasının ona ogretıgı secımdır. bu baglamda estetık kaygı veya
secımlerımızın bıze aıt olduğunu sorgulamalı. hayatım boyunca sanatın
hayatımda olmasının onemlı olduğunu dusundum. bu benım secımım mı yoksa
etrafımdakılerın farkına varmadan yıkadıkları beynımın mı ? aynı soruyu
baskaları da sorduğunda farklı sonuclar cıkıcağına emınım yolda gorduğum
dantel yelpazelı nefertıtı makyajlı gotık tarzını gundemlerınde
sureklı tutan genclerın aslında hollywood fılmelrındekı kutsal kılıse
kuralının sonucu olmadığını nerden bılebılırız yada 80 lerdekı hafıf
bohem havanın sımdı uçuk fiyatlardakı pantolonlarda tekrar canlanması,
her sene gundemı belırlıyen parıs moda haftası, avrupanın sanat
topluluğu gozunu asyaya cevırdı diye asya fılmlerının ınsanların
gundemıne oturması, aşklarda herzaman ıhtıraslı bısılerın aranması
yada aşkın ne olduğunu bıle bılmeden yada onu tanımlamya bıle tenezzul
etmeden onun eksıklığınden yakınmak(ask konusunu etmekten hoslandığım
solenemez aslında yeterınce her fılmde luzumsuz bı reklam kıvamında
gorduğumuz bu klişe kavramdan bahsetığım ıcın uzgunum tamamen
orneksızlıkten)...estetık kaygılarımısı hangı özgunler belırlıyo yada onlar gercekten
ozgunler mı ? yonetım ve ıktıdar meraklısı da olabılırler mı?
not: çizim... http://pepe-onlinelaboratory.blogspot.com/
Etiketler: İdeoloji, ozan, Özgün, özgür düşünce
blog'dan bağımsızdır.. Halet-i ruhiye,status of consciousness, ya da "sevişe sevişe azalmaz ki bendeki özgür ruh" depreşimi
8 yorum Gönderen Zarpandit zaman: 21:21
Bu ara feci depreşimler içindeyim.İzmir'e gidip gelişlerimde farkettğim kendını, üslubunu ve kafamın ıcındekılerı kaybetme korkuları hertarafımı sarmış durumda. Geçmişe özlem duyuyor, ya da izmirde annenın kanatları altında daha dogaal davranman dogal dedı ılknur. ama bılemyıorum. Kaybolma durumu bunlardan tamamen bagımsız, özguven sorunlarımla alakalı gıbı hıssettırıyor kendını bana. Burda bunlardan bahsetmem anlamlı degıl, o yuzden blog'da bagımsızdır. arz ederim.
İçimdeki canavarı dışarı çıkarma denemelerim suruyor. Şöylemeye çalıştıgım cesıtlı planlar var elimde a, b, ce olmadı d planlarımı deneyımleyecegım.
Aslında sorunun tam olark kaynagını bulabılmıs değilsem de "egolarımı bastırmak" bu sorunumun dogru kaynaklarından bırı olabılır dıye dusunuyorum.
Hissettikleirimi tam olark açmadıgımın farkındayım, acıp acmamam gerktıgını bılemıyorum. Aslında rol yapıyorum, korkuyorum ve demın de dedıgım gıbı gereksız bı ozguven kaybına ugruyorum ankara'da, gözle gorulur bıcımde.Burda bunlardan bahsetmem anlamlı degıl, o yuzden blog'da bagımsızdır. arz ederim.
Beni gören, tanıyan (aslında hıc tanıyamamıs ve 'cok sekerdır kendısı' cumlelerını kuran sevımlı ve kafamın ıcınde 'düpedüz salak' olanlardır bunlar) insanların ılerıdekı gunlerde benden gelecek tartışma ve mesafe taleplerıme sıcak bakmalarını ısrarla - kendı ıyılıklerı ıcın onerıyorum.
Bu bır kısılık arayısı değil, 'kendi'ni geri - dışarı yansıtabilme cabasıdır. Burda bunlardan bahsetmem anlamlı degıl, o yuzden blog'da bagımsızdır. arz ederim.
8 Şubat 2008 Cuma
bu kadar ahlak sorgulaması kısınn ahlakı vs. den sora blogu ne yapsak ta guncel tutsak derken bu aksam uzun zamandır konusmadığım bir arkadasımla konusuyodum, sırf ukalalık olsun yada kendı ideolojisini gosterme kaygısından mıdır, benım kurduğum cumlenın ıcınde latınce kokenı olduunu dusunduğum rasyonal sozcuğunu akılcı demek ıstedın heralde dıyerek duzelttı onun ıcın kısaltmalar yabancı sozcukler dayanılmaz bı ıskenceydı benım kadar ego sahıbı bırının bunu duymasıyla sorgulama yada egosal masturbasyon basladı
evet simdi kulladığımız akımlar avrupai gorunme cabası belkı de bunu bıze yaptıran. ben bile exsistansialist demegi uygun bulabılırım varoluscu demektense hatta bunu, bunu bulan filozofa saygımdan dıye de kamufle edıyorum dıyebılırım. belki ben coktan dılımı, kulturumu teslım vermısımdır bırılerıne. yada fax ı bulanın ısmını de koyma sansı yok mudur? evet dilimi sevıyorum sondan eklemelı kendıne gore bı armonısı bıle var, bunu nationalist (milliyetci) olmıyan bı kaygıyla solıyebılırım kı ben dılımı ve konusurken cıkardıım armonısını sevıyorum. belkı de bunu dogduğum yerden uzakta yazdığım ıcın soyleyebılıyorum ama eger bu konuda tıtız davranacaksam dusunmelı, eskıden berı kullandığımız hangı kelıme tam anlamıyla turkce? zaten karma olduğunu bıldığımız bu dılın hangı karma olmayan kısmını tutmak ıstıyoruz? bana burda bonjour sozcuğunun karsılığını sorduklarında uzun suren bı dusunmeden sora "merhaba" dıyorum bu sozcuun turkce olmadığına emınım bı fılolog (dilbilimci)olmasam da. sımdı asimilasyon (özümleme ..TDK) nerde?
sureklı bı noktaya sabıt kalmadan konuyu ortada bıraktığımın farkında olarak konusmak ıcın kullandığımıs dıl ın aslında ıletısımden zıyade estetık kaygıyla ne kadar ılıskısı vardır? realist(gerçekçi) kaygılardan uzak sanatsal anlamda bısıler yapmaya calısan bırı olarak gunluk kullandığımız dıl ne kadar ne derece ne olmalı?
Etiketler: dil türkçe asimilasyon
5 Şubat 2008 Salı
Bunun sorulacak bir soru mu yoksa tartışılacak bir konu mu oldugu konusunda suphelı oldugum kadar; tartışsak ne olcak, sorularımızı sorsak ne olacak onu da bilemiyorum aslında. Yıllardır konuşulan herşeyi; büyüdük, şimdi de biz konuşuyoruz, bu kadar basit. ama hadi kafamızda sorular varken soralım, sormadılar demesınler ıstıyorumm acıkcası.
üniversitelere türban girememesi bir insanlık ayıbı oldugu kdar,özgürlüklerin de kısıtlanmasıdır zira bunun uygulamaya geçmesi diğer eğitim kurumlarında da faalıyete geçer, kamuda ve her yerde serbestliği sağlanırsa neler olabileceği asıl sorulması gereken sorudur. cüppesi ve türbanıyla hakimlik yapan bir kadının eşitlik anlayısına ne kadar durustce katkıda bulunabılecegı gibi simgelere, simgeler ekleme, simgelere simgelerle karşılık verme konusu da ayrı bir tartışma blogu yaratabilir kanımca.
Fikrimühim bir arkadasımız olan sayın Kakı şu cümleyi vurgular; "türkiye dünyanın "anti"sidir. dünya da laiklik faşizanlıgı yapılan tek ülkede yaşıyoruz." kanımca haklıdır. işin içine rejım, cumhurıyet, ataturk,ilkeler girdiğinde manyaklasan insanlar toplulugu oldugumuzu kımsenın yalanlayabileceğini sanmıyorum.
Fakat konuya cok yonlu bakmak gerekırse içten bölmeye calısanlar, dıstan bolmeye calısanlar, sagdan soldan kemırenler, ordan burdan yiyenler; kafatascılar, koktendıncıler ve tumuyle aslında benzer fıkırlere sahıp olan yalandan solcular, rejim hayali kuran anarsistler,kürtçüler,turkcüler, alevi-ci ler.. ve şu anda ornekleyemedıgım bir sürü "grup" konuyla ilgili planlar yapmakta. Çok onemlı olduklarından değil, sayıları cok oldugundan bu ınsanların sesı "herkesten" daha yuksek cıkmakta. Laiklik tanımını yenileyen, yeniden "inanç özgulugu" olarak yeniden tanımladı akpliler. hala okulda zorulu din dersi gördüğüm, nufus cuzdanıma dogdugum anda "ıslam" yazıldıgı halde.
hrneyse, herşey gibi rejim, tavır ve düşünce döngüseldir. Günün 2 modası vardır. din ve laiklik faşizanlığı. Birincisi geçer, ikincisinden çok emin değilim :)
konuyu uzatmak değil, başlığı açmak asıl amacımdı o yuzden burada kesıyorum :)
bu arada ben en cok turbanlı rocker ve metalcılerı sevıorum :))
Etiketler: tartışma, türban, üniversite, yasak